10 Mart 2016 Perşembe

AK KEDİ, KARA KUSTURİCA

Bizi çok ilgilendirmez, ama hafta sonu Antalya’da yaşanan gelişmelere seyirci kalmak da içimizi burkuyor… Her yıl kabuğundan bir skandal çıkan Antalya Altın Portakal Film Festivali bu yıl maalesef uluslararası bir skandalla sarsıldı. Sırp yönetmen Emir Kusturica’nın festivale jüri üyesi olarak gelmesi; Kültür Bakanı Ertuğrul Günay ve yönetmenin birbirlerine karşı sert sözler sarf etmeleri ve daha bir dizi hatalar zinciri durumu bu noktaya getirdi. 
Bütün bu olumsuzluklar sonucunda, elimizde öyle bir tablo oluştu ki, sanki Bosna Savaşının tek suçlusu Kusturica gibi… 
Hemen başında belirtmekte fayda var; bu yazı Kusturica’yı savunacak bir yazı değildir. İyi derecede bir Sırp milliyetçisi olduğunu bütün dünyanın kabullendiği Kusturica’yı savunmak hiç ama hiç bize düşmez zaten! Ancak, milliyetçi olması, hatta kafatasçı dahi olması onun mükemmel icra ettiği sanatını inkar etmemizi; bir büyük yönetmeni tu-kaka ilan etmemizi gerektirmez. 
*** 
Bu kriz etrafında en doğru tespiti Milliyet’ten Can Dündar yaptı: “Balkanlar gibi mayınlı bir bölgede eski nüfuzunuzu yeniden kazanmaya soyunuyorsanız, eski kinlerle değil, kucaklayıcı yeni bir dille ortaya çıkmak zorundasınız.” Bu cümleyi neden kurdu Dündar, şu sebepten: “Başbakan Erdoğan geçen yaz Balkan açılımı çerçevesinde Bosna-Hersek lideri ile Sırp Başbakanı’nı Serebrenisca’da buluşturarak takdir toplayan bir barış adımı attı.” 
*** 
Bu kriz patlak verdiği günden bu yana Kusturica’nın birlikte çalışmayı en çok sevdiği bestekar olan Goran Bregovic’i tekrar tekrar dinliyorum. Goran’ın ‘kalasjikov’ şarkısındaki giriş mükemmel: “Cigani yürüşşşşşşş!!!!!” Goran Bregovic, canlı izleme şansı elde ettiğim bir konserinde, “Bizde askerler ‘yürüş!’ kelimesiyle atağa kalkarlar” demiş ve Kalasjikov şarkısını söylemeye başlamıştı. 
Sonra, insan Türkçe’den Sırpçaya girmiş kelimeleri düşünüyor ister istemez. Düşman, Kolko e sat? /saat kaç?/, Cepni sat /cep saati/, Bez şeker /şekersiz/, Kusur, Komşu, Ortak, Pilav, Top, Torba….. O kadar çok ki… 
*** 
Ortak bir dil bulmamız en kolay olan topluluklar bize en uzak duran oluyor. Tuhaf ve zorluklarla dolu bir coğrafyada yaşıyoruz. Medyamız, siyasilerimiz de zaman zaman ilginç çıkışlar yapıyor. Emir Kusturica ilk kez Türkiye’ye gelmedi. Daha önce hiçbir sorun yaşanmazken, şimdi birden bire Bosna’da yaşanan insanlık ayıbının tek suçlusu oymuş gibi üstüne çullanmak, bir talihsizlik oldu. 
İstanbul’u çok seven Goran Bregovic’i Bosna’da, Yugoslavya’nın dağılma sürecinde yaşananlardan dolayı suçlayabilir misiniz? Bunu yapmak mantıklı olabilir mi? 
Bu skandalda bizim için en büyük ayıp, siyasi çekişmelerimizi dünyaca ünlü yönetmenin etrafında sürdürmemiz oldu. CHP’li Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın’ın şu sözleri, hayal kırıklığı sebebidir: “Kusturica, İstanbul ve Bursa’da çeşitli etkinliklere katıldı. İstanbul ve Bursa’da hiç sesini çıkarmayan kültür düşmanları neden Antalya’da tepki verdiler? Bakan Günay’ın tepkisi Altın Portakal tarihine kara bir leke olarak geçmiştir. Kültür Bakanı kültürsüzlüğün temsili olamaz. Üstünde daha kültürsüz makamlar var. Benim tanıdığım Bakan Günay böyle tepkiler vermezdi. Daha üstten bu şekilde bir açıklama gereği almış olabilir.” (11 Ekim / Sabah) 
*** 
CHP ile AKP arasındaki siyasi tartışmanın bu konu üzerinde dönmesi çok büyük bir talihsizlik oldu. Bu olay, siyasi tartışmalar ile ulus menfaatini birbirinden ayırmayı öğrenmenin zamanın geldiğini bir kez daha gösterdi. 
*** 
Kendimizi ak kedi, Kusturica’yı da kara kedi ilan ettik. Kusturica’nın ‘Ak Kedi, Kara Kedi’ filmindeki şu sahneyi bir an için unuttuk: Bütün film boyunca bir domuz, parça parça Trabant otomobili yiyor. 
Kusturica’nın dediği gibi, “Siz ne kadar insan kalıp eski suçlara karşı tavır alsanız da suçun, politik vizyonuna uyamıyorsunuz.” Ancak siz ne kadar filmdeki Trabant gibi kenarda dursanız da suçun politik vizyonu domuz gibi sizi kemirmeye devam eder. En sonunda da politik vizyona yenik düşersiniz. Kusturica’da olduğu gibi…

(Bizim Sakarya Gazetesi / Ekim 2010)
-ARŞİV-

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

TÜRKİYE’NİN İNOVASYON VE DİJİTALLEŞMEYE İHTİYACI VAR

Çiçekçilik sektöründe dünya devi olarak kabul edilen Royal FloraHolland, Hollanda’nın kraliyet markasıdır. Uluslararası pazarlara açılmayı ...