23 Şubat 2017 Perşembe

BAŞKANIN DOST’LARI!

Bendeniz anadan babadan değil, doğrudan kendimden balkan kökenliyim. Bulgaristan Kırcaali doğumlu, doğrudan pasaportuna sahibim. Yani göçmenliğim su götürmez!
Bendeniz alaylı falan değil, doğrudan okullu gazeteciyim. Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası camiada gazeteciliğin resmi belgesi dediği Sarı Basın Kartı sahibiyim. Yani gazeteciliğim de kolay kolay tartışılamaz!
Bu iki özelliği yan yana getirdiğim zaman, sanırım Göçmen Gazeteci oluyorum.
Bunları niye yazıyorum?
Geçtiğimiz cumartesi günü Balkan Rumeli Türkleri Konfederasyonu aylık toplantısını Sakarya’da düzenlemiş ve toplantı sonrasında da basınla bilgilendirme görüşmesi gerçekleştirmiş.
Biz ise göçmen gazeteci olarak tüm bu gelişmeleri gazete sayfalarından öğreniyoruz. Çünkü ne gazeteci olarak ne de göçmen olarak bizi cumartesi günkü basın toplantısına davet eden olmadı! Tabana yayılmak amacıyla Türkiye’yi dolaşarak her ay başka bir ilde toplantı düzenleyen Balkan Rumeli Türkleri Konfederasyonu bir göçmen gazeteciyi basın toplantısına davet etmeyi pas geçiyorsa o Türkiye turu çok da sağlıklı sonuç vermez herhalde.
***
Toplantıda neler konuşulduğunu öğrenmek için basın toplantısına iştirak etmiş olan gazeteci bir arkadaşımla telefon görüşmesi gerçekleştirdim. Basın toplantısını bana tek bir cümleyle özetledi; Türkün Türk’ten başka DOSTU yoktur! Konuya önceden hakim olduğum için bu cümlenin içeriğini bir çırpıda kavrayabiliyorum.
İşin özü şu: Bulgaristan’da 26 Mart’ta yapılacak olan erken seçimlere ilk kez DOST partisi de katılıyor. DOST partisinin kuruluşu ve Bulgaristan siyaset arenasına çıkış hikayesi oldukça ilginç. Bulgaristan Türklerinin yegane partisi olan HÖH (Hak ve Özgürlükler Partisi)’nin alternatifi olarak HÖH’ten koparak kurulan DOST Partisi ilk siyasi sınavını önümüzdeki seçimlerde verecek. Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin açık desteğiyle seçime girecek olan DOST, bir taraftan Türkleri mobilize etmenin gayretini sürdürürken isteyerek veya istemeyerek Bulgaristan’daki Türk seçmenlerini bölüyor. Siyaset olarak işin doğasında bu var; çünkü DOST’un başarılı olabilmesi için yıllarca Türklerden oy alan HÖH’ün seçmenini çalması gerekiyor! Bu durum da Bulgaristan’da Türk oylarının bölünmesine neden olacak. Ve haliyle öyle ya da böyle yıllardır süre gelen Türklerin Bulgaristan’daki siyasi mücadelesini zayıflatacaktır. Bunun sinyalleri gelmeye başladı! Bulgaristan’da Türklerin ve Müslümanların yoğun olarak yaşadıkları bölgelerde düzenlenen etkinliklerde HÖH ayrı telden çalıyor, DOST ayrı telden çalıyor… Birlik ve beraberlik içerisinde güçlü olması gereken Türk varlığı fiilen ikiye bölünmüş durumda. Bu vaziyet, bu gidişat hiç hayırlı değil.
***
Yaklaşan seçimler öncesinde DOST Partisi’nin en büyük umudu Türkiye’de yaşayan Bulgaristan’da oy kullanma hakkı olan Türk seçmenler. Bunların sayısı 300 bin civarında. Az önce de söylediğim gibi Türkiye hükümeti ile dirsek temasında bulunan DOST, bu oyları alabilmek için AKP hükümetiyle birlikte çalışıyor! Her türlü imkanlar kullanılarak göçmenlerin oylarının DOST Partisi’ne kanalize olması için çalışılıyor.
Daha önce de Erdoğan’ın desteğiyle Bulgaristan seçimlerinde Türkiye’deki oylar şekillendirilmeye çalışıldı. Bizlerden, Türkiye’de yaşayan seçmenlerden Mehmet Dikme’nin partisinin desteklenmesi işaret edildi… Başka bir seçimde ise Kasım Dal’ın partisinin desteklenmesi arzu edildi… Şimdi ise DOST partisinin desteklenmesi isteniyor veya işaret ediliyor.
Daha önceki stratejiler tutmadı! Bu seçimlerde tutacak mı tutmayacak mı göreceğiz.
Ama şunu söylemek istiyorum ki, her seçimde farklı bir parti işaret eden Türk hükümeti yurt dışı Türkler politikasında istikrar vermiyor. Görüne manzara öyle ki, Erdoğan’ın Bulgaristan’daki dostları değiştikçe desteklenen parti de değişiyor. Ve nedendir bilinmez yıllardır siyasi varlığını sürdüren HÖH’ün karşısına hep bir alternatif Türk partisi çıkartılıyor.
Görünen o ki, şimdilerde de Başkanın yeni dostu DOST.
(Bizim Sakarya Gazetesi / 22.08.2017)

9 Şubat 2017 Perşembe

DUMANSIZ SAKARYA!

Sağlık ocağı duvarındaki yazı yazıldığı günden beri dikkat çekici.
DUMANSIZ SAKARYA
Bir süre önce Türkiye genelinde sigaraya karşı başlatılan amansız mücadelenin sloganı adeta. İddialı bir mücadele sözü! Yüzde yüz dumansız bir Sakarya öngörülmüş; bunun için çalışmalar yapılmış. İlgililer tarafından açıklanan rakamlara bakılırsa, bu hedefte başarılı çalışmalar yapıldığı da görülüyor.
Yenikent Devlet Hastanesi bünyesinde faaliyet gösteren Sigarayı Bırakma Polikliniklerine 2 yıl içerisinde 7 bin 300 sigara kullanıcısı başvuruda bulunmuş. Bunların kaçında sigarayı söndürme faaliyetinin başarılı olduğunu bilmiyoruz ama çalışmaların olumlu ilerlediği aşikar. Sigaranın pahalılığı, zararlarına yönelik bilinçlendirici yayınlar, yasaklar ve yeni yasaklarla birlikte sigara zararlısı ülke gündeminden yavaş yavaş yok olacak gibi görünüyor. Kapalı alanlarda sigara yasağı uzun zamandır malumumuz. Şimdilerde açık alanlarda da sigara tüketimine sınırlama geliyor. Yeni düzenlemeyle birlikte açılır kapanır sistemlerle kapalı alanlarda sigara içilmesinin yanı sıra sigara içilebilen alanların binadan 5 metre uzak olması zorunluluğu getirildi. İçicilerin sigara keyfi gittikçe zulme dönüşüyor. İnsanların sigara dumanından uzaklaştırılması, sigaranın zararlarından bertaraf edilmesi ve ayrıca pasif içicilerin duman istilasına maruz kalmamaları adına bu çalışmalar güzel şeyler.
***
Dumansız Sakarya sloganı elbette harika bir hedef. Ancak buradaki ‘dumansız’ vurgusu sadece sigara dumanıyla sınırlı kalmamalı. Zira dün akşamüzeri Erenler’de bulunan bahsi konu sağlık ocağının önünden geçerken ‘Dumansız Sakarya’ yazısını görmekte zorlandım. Nedeni de kesinlikle sigara dumanı değildi. Sağlık birimleri, belediyeler, kamu kuruluşları vatandaşları sigaradan uzaklaştırmaya çalışırken bir o kadar çabayı da temiz hava sahası için de göstermeliler. Şehir merkezi özellikle akşamüstleri egzoz – soba dumanından resmen nefes alınamaz hale geliyor. Kirli havadan insanın nefesi tıkanıyor, gözleri yanıyor… Hele ki şehir merkezinden birazcık uzaklaşıldığında keskin bir kömür kokusu etrafı sarıyor. Hava kirliliğinden oluşan incecik bir duman sis gibi şehrin üstüne çöküyor. Abartısız kelimelerle söylüyorum; öyle bir hava kirliliği oluşuyor ki, görüş mesafesi düşüyor uzaktaki arabaların farları bile zorla seçiliyor.
***
Öte yandan şehrin sanayi gerçeğini de unutmamak gerekiyor. Şehirdeki hava kirliliği sadece otomobil egzozu ve sobalardan kaynaklanmıyordur. Sanayi kuruluşlarının emisyonları da muhtemelen insan sağlığı üzerinde olumsuz etkiler bırakıyor. Bu konuda ciddi bilgilendirmelerden eksik tutuluyoruz. Hava kalitemiz yüksek mi, düşük mü bunu bilmek istiyoruz. Konuyla ilgili karşılaştığım bir akademik araştırma Sakarya için durumun çok da iyi olmadığını gösteriyor.
***
Sakarya Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği tarafından hazırlanan ‘Adapazarı İlçesindeki Endüstriyel Kaynaklı Emisyonların Envanterlenmesi’ konulu bitirme tezi vurucu bir giriş paragrafıyla başlıyor; “İnsanlar seçme şansı olmadan çevrelerindeki havayı solurlar. Solunan hava kirli olduğu zaman insan sağlığı üzerinde geri dönüşlü yada dönüşsüz olabilecek bir çok olumsuz etkiye neden olmaktadır.”
Çalışmayla, Sakarya’da faaliyette bulunan sanayi tesislerinden kaynaklanan hava kirleticilerinin envanterlenmesi yapılmış. Çalışmanın sonuç kısmında ise Sakarya için hava kirliliği kabul ediliyor. Şöyle deniliyor; “Adapazarı’nda hava kirliliği yerel ama aynı zamanda sınır ötesi bir sorundur. Bir sanayi bölgesinde açığa çıkan hava kirleticileri atmosferde taşınarak bir başka bölgedeki insan sağlığına ve çevreye zarar verebilmektedir. (…) Bu iki sektörün (kauçuk-plastik ve gıda) hava kirliliğinde büyük oranda artışa sebep olmalarının temel nedeni, gerek proses dışı (ısınma, jeneratör vb.) gerekse proses içi (üretim kazanları, fırınlar, kazanlar vb.) kullanılacak enerjiyi sağlamak için tesislerin ısıl gücü yüksek yakma üniteleri kullanmalarıdır. Ayrıca bazı küçük tesislerde de ısıl değeri düşük kalitesiz yakıtların kullanımı hem yakıt tüketimini arttırmakta, hem de atmosfere salınan emisyon miktarlarında lokal artış gözlemlenmektedir.
Bu sebeple bu olumsuz etkilere neden olan emisyonların salınımlarının azaltılması, önlenebilmesi ve gerekli tedbirlerin alınabilmesi için Sakarya ilinde bulunan sanayi kuruluşlarından kaynaklanan global ve lokal emisyonlarının envanterlenme çalışması yapılmalı ve gerek teknik, gerekse teknik olmayan (idari) çalışmalar yetkililer tarafından yürütülmelidir.”
***
Evet, Dumansız Sakarya. Ama yetmez; havası tamamen Temiz Sakarya…
(Bizim Sakarya Gazetesi / 8 Şubat 2017)

6 Şubat 2017 Pazartesi

YENİ CAMİ KAVŞAĞI TUTMADI!

Kendi uzmanlık alanım dışında ahkam kesecek değilim!
Ne belediyecilik ne de trafik bildiğim, üzerinde belli bir bilgi birikimim olan konular değil. Ama şunu da yazmaz-söylemezsem orta yerimden çatlarım! Yeni düzenleme olarak yapılan Yeni Cami Kavşağı olmadı, tutmadı bee!!!
Kavşaktaki son düzenlemenin üzerinden yaklaşık 2 yıl geçti. Bu zaman zarfı içerisinde günde en az bir kez Yeni Cami Kavşağını kullanan bir kişi olarak söylemezsem sorumlu vatandaşlık görevini yerine getirmemiş olurum. Olmadı, o aşı tutmadı!
O kavşakta bir şeyler düzgün gitmiyor! Hem araçlar hem de yayalar için konforlu değil; trafik ışıkları var ama yok hükmünde, araçlar geniş yoldan çıkıp dar yola girmeye çalışıyor, U dönüşleri rahat değil, yollar birbirlerine düz bir çizgiyle bağlı değil.
Bana göre, üzerinde ciddi bir rapor yazılabilecek bir kavşak örneği…
***

Dürüst olmak gerekirse yaya olarak ne zaman kavşağı kullansam kural ihlali yapıyorum! MOBESE görüntüleri de bunu doğrulayacaktır. (Şimdi durduk yere ‘kırmızı ışık’ cezası yemeyelim ama olan bu!)
Yeni Cami Kavşağında bir yayanın kırmızı ışık ihlali yapmaması için zaten ya süper kurallara uyan bir adam ya da Norveçli falan olması lazım!
Bilinen bir gerçeği uzun uzun anlatmanın manası yok; yolu bu kavşaktan geçen herkesin başına gelmiştir. Yayaya kırmızı ışık yanıyor ama araçlar da duruyor! Tuhaf bir durum… Yayaya yeşil ışık yanıyor, geçiyorsunuz ama o ışık süresi sizi sadece orta kaldırıma kadar götürüyor. Sonra tekrar kırmızı ışık. Ve siz yaya olarak bir kere daha yeşil ışığı bekliyorsunuz. İşte bu noktada da kırmızı ışık ihlalleri başlıyor. Trafik kurallarını açıkça ihlal ediyorsunuz; çünkü kavşaktaki sistem sizi buna zorluyor. Siz yaya olarak asli görevinizi yerine getirip kırmızı ışıkta duruyorsunuz ama gelen giden araç yok. Onlar sizin ters istikametinizde ilerliyor. O zaman niye size kırmızı ışık yanıyor anlamak mümkün değilken karşıya geçiyorsunuz. Olan bu!
Trafik ışıkları konusunda araçların da büyük sıkıntısı bulunuyor. Kavşakta araçlar oldukça uzun süre yeşil ışık bekliyor ve uzun kuyruklar oluşuyor.
***
Bir de kar ve yağmur sorunu var.
Bu 2 yıldan daha önce, yeni yapılan bir çalışmanın ürünü. Son yağmurlu havalar başlamadan önce kavşağın orta refüjü kazılarak yeni taşlar döşendi.
Vatandaşlar olarak belediye çalışıyor, dedik. Lakin iş bittikten sonra bir baktık ki, orta refüjde yayaların ayak basarak bekleme yaptıkları yerde bir çukurluk var; içeriye doğru bir girinti var. Kaldırım kısmı göz olarak da kot olarak da yoldan aşağıda kaldı. Bazı kimseler eee bu böyle nasıl olacak? Yağmur olunca su buraya birikmeyecek mi? Dediler. Ve de tam öyle oldu. Yolun tam ortasında Yeni Cami Göledi oluştu. Sanırım sonra küçük bir çalışma yaparak bu hatayı düzeltmeye, o alanın kodunu yola yakınlaştırmaya çalıştılar. Demek ki, deneme yanılma yöntemiyle yapmak gerekiyorsa bazı şeyleri!!!
***
Son olarak şunu da belirtmeden geçmeyelim. Hep yayaların durumundan bahsettik ama aslında araçlar da Kavşakta oldukça sıkıntı yaşıyor. Bir bulvardan diğer bir bulvara motorlu araçla geçiş yapmak oldukça güz. Örnek ise Palmiye Caddesi istikametinden gelen bir otomobil karşıdaki İzmit Caddesi’ne ışıklarda bekledikten sonra düz bir çizgiyle geçemiyor. En kötüsü de geniş bir yoldan dar bir yola giriş yapıyor. Bundan sebep burada zaten bir sıkışma oluşuyor. Ayriyeten Atatürk Bulvarı istikametinden gelen araçların da Adnan Menderes Caddesine geçiş yapmasıyla birlikte trafikte bir sıkışıklık oluşuyor. Benzer durum Erenler-Adapazarı istikametinde de mevcut.
Yeni Cami Kavşağının döner kavşaklı vaziyeti aranır oldu.
(Bizim Sakarya Gazetesi / 5 Şubat 2017) 

4 Şubat 2017 Cumartesi

ÇİZMEDİN Kİ KESESİN

Biraz tersten bir durum olacak ama Cem Yılmaz’ın harika gösterisinde sahnelediği bir hikayeyi hatırlayalım. Çocuk programında TV’de mukavvadan ev yapan kadını anlattığı hikayeyi gösteriyi izleyenler bilir. TV karşısındaki kadın sunucu stüdyoda hazırlanmış kağıt evi bir hışımla çocuklara gösterir. Ancak TV karşısında eblek eblek oturan yumurcaklar kadının hızına erişemezler. Çocukların kağıt evleri proje aşmasında dururken sunucu 10 dakikada süslenmiş ve tamamlanmış evini gösterir. Hikayeyi finale bağlayan Cem Yılmaz da “Çizmedin ki kesesin” diyerek durumu özetler. 
*** 
Genel manada Türk toplumunun programsızlığını özetleyen güzel bir cümledir bu. Kervan yolda düzülür diye bir adet de atasözümüz mevcut bu hususta. Duygusal insan gurubundan olaşan bir toplum olduğumuz için genelde önce hareket ediyor, daha sonra hareketimizin sonuçlarını düşünüyoruz. 
*** 
Bu lakırdıyı nereden çıkırdım? Son yapılan SATSO Meclis Toplantısında alınan bir karara göre SATSO Kent Park içerisinde sosyal tesis alanı kuracak. Buraya kadar her şey normal. Normal olmayan ise SATSO’nun bu proje kapsamında eski TZDK (Türkiye Zirai Donatım Kurum) kazan dairesini birebir aynısını inşa etmek istemesi. 
TZDK kazan dairesi şu anda Kent Park içerisinde bulunan kulenin hemen dibinde devası bir binaydı. Deprem sonrasında tinerci sokak çocuklarının mekanı olarak kullanılıyordu. Alman mimarisine sahip olan bina 3 deprem gördü, yıkılmadı. Ancak Aziz Duran’ın azizliğine uğradı. Bugün yeniden aslına uygun olarak inşa edilmek istenen bina eski Büyükşehir Belediye Başkanı döneminde bir Cuma günü sebebi hiçbir zaman net bir şekilde anlaşılmamakla birlikte yerle bir edildi. Resmi kaynaklar binanın hasarlı olduğunu belgelediler ancak buna o dönem hiç kimse inanmadı. 
*** 
Bugün yeniden gündeme gelen binanın yıkılmadan önce birçok talibi vardı. Kısa bir flashbeck yapmakta şehir duyarlılığı için fayda var. Binanın ilk taliplisi (yanlış bilmiyorsam) Sakarya’ya şehir müzesi kazandırmak isteyen Kenan Sakallıoğlu idi. Bir şehir müzesi kurulması için Sakallıoğlu’na söz veren Duran, burasının da müze kapsamında değerlendirilebileceğini söylemişti. Olmadı. 
Bu olaydan bir müddet sonra ise binaya Sakaryaspor talip oldu. Dönemin kulüp başkanı Bülent Yılmaz, maddi sıkıntılar çeken kulübe gelir sağlaması için binayı Aziz Duran’dan resmen istedi. Tunatan’da yapılan bir toplantıda binanın Sakaryaspor sosyal tesisi yapılması ve güzide restoran inşa edilmesi fikri görüşüldü. Daha sonra bir araya gelen Yılmaz ve Duran prensipte anlaştı. Bina restore edilecek ve kaliteli bir restoran çalıştırılarak Sakaryaspor’a maddi katkı sağlayacaktı. Olmadı. 
Bülent Yılmaz – Aziz Duran görüşmesinin akabinde ise harabe binayla ilgili dönemin SATSO Başkanı Erol Öztürk devreye girdi. Aziz Duran’ın kapısını çalan Öztürk, şiddetle ve büyük bir arzuyla binayı SATSO’nun kullanmasını istedi. Öztürk’ün de istediği binada güzel bir restoran yapmaktı. Öztürk elde edilecek gelirden Sakaryaspor’a da bir miktar pay ayrılacağı garantisi verdi. SATSO kazan dairesinden kaliteli bir restoran yapacaktı. Olmadı. 
*** 
Sonra ne oldu? Bina konusunda herkese mavi boncuk dağıtan Aziz Duran binanın hasarlı(!) olduğunu rapor ederek bir Cuma günü yıkım kararı aldı. Yıkımdan haberi dahi olmayan Kenan Sakallıoğlu, Bülent Yılmaz ve Erol Öztürk de şaşkınlıkla olayı izlediler. Aziz Duran bir kalemde sorunu çözmüştü. Ortada herkesin iştahını kabartan bir bina vardı. Bina ortadan kalkınca da sorun çözülmüş oldu. İşte belediyecilik böyle bir şey… Sorunu kökten çözebilme yeteneği. 
*** 
O dönemde hiç kimseye yar olmayan o harabe bina, şimdi SATSO’nun elinde kalacak gibi görünüyor. SATSO’da büyük bir ihtimalle eski projeyi gündeme getirecektir. Kaliteli bir restoranın Kent Park içerisinde hizmet etmesi bekleniyor. 
*** 
Şimdi soru şu; biz bu binayı yeniden yapacaktık da niye yıktık? Cem Yılmaz’ın dediği gibi, çizmedin ki kesesin.

(Bizim Sakarya Gazetesi / ARŞİV)

3 Şubat 2017 Cuma

CHP KURULTAYININ GÖR DEDİKLERİ

Meşhur ‘kaset’ piyasaya çıktıktan sonra Newsweek’ten Akın Özçer, Deniz Baykal sonrası sürece umutsuz bir bakışla ‘Yeni bir Baykal mı?’ diye sormuştu. Özçer, yazısını da çok önemli bir tespitle tamamlamıştı: “CHP’nin büyüyebilmesi için sadece genel başkanını değiştirmesi değil, politikalarını çağdaş evrensel değerlerin ışığında gözden geçirmesi, başka bir deyişle tepeden tırnağa demokratikleşmesi gerekiyor. (…) Ancak diğer siyasi partilerde olduğu gibi, parti içi demokrasiden yoksun bir CHP’nin bir hafta, on gün gibi kısa bir sürede böyle bir başkanı çıkarabilmesi hiç mümkün görünmüyor.” 
*** 
10 gün, 1 ay önce tahmin edilmeyen, ihtimal verilmeyen gelişmeler yaşanıyor ana muhalefet partisinde. Daha yerel seçimlerde liderlik vasfını ispatlamış olan Kemal Kılıçdaroğlu’nun liderliğini ilan etmesine tanıklık etmek için Cumartesi günü Ankara’da Atatürk Spor Salonu’nda yerimizi aldık. Salon kapıları açılmasından çok önce binlerce kişi dışarıda birikmişti. İçeriye girmenin çok zor olacağı o anda anlaşılmıştı ama yaşlısı, kadını, çocuğu, kalp hastası hiç kimse yine de içeriye girmekten vazgeçmedi. TV’nin camına yansıyan Kılıçdaroğlu ve Önder Sav’ın ezilme tehlikesi geçirerek salona girmesi kurultaya katılan her birey için tek tek geçerli oldu. Hepimiz iki kez ezilme tehlikesi geçirdik. Bir salonun ana giriş kapısında bir de salona girişte oturmak için yer ararken. 
Ben böyle bir izdihamı hayatımda ikinci kez yaşıyorum. İlkini 1993 yılında İnönü Stadı’nda Metallica konserinde yaşadım. Çok büyük bir rahatlıkla söyleyebilirim ki, aynı izdiham ve hatta çok daha fazlası yaşandı Cumartesi günü Ankara’da. 
*** 
İçeriye girmeyi başaranlar bir daha dışarı çıkamadı. Saat 8:50’de zorlukla içeriye girmeyi başardım ve zar zor oturacak bir koltuk buldum kendime. Saat sabah 9’da artık salon tamamen doluydu. Ve kurultayın başlamasına daha saatler vardı. Kılıçdaroğlu’nun konuşmasına başlaması için koca bir 6 saat beklemek zorundaydık. Bütün bu bekleme süreci büyük bir heyecanla devam etti. Kemal Kılıçdaroğlu’nun manifestosunu kürsüden seslendirmesine kadar geçen süreç uzun ve çok bunaltıcıydı, buna rağmen salon hiçbir dakika boşalmadı. Gün boyunca binlerce insan da salon dışında kurultayı takip etti. 
*** 
CHP’deki yeni rüzgar partinin bütün küskünlerini kucaklamıştı. Partinin tavanında su üstüne çıkan bütünleşme tabanda büyük bir heyecan yaratmış, bu kurultaya katılanların yüzlerinden okunuyordu. Salona girişte laflaştığımız Adana Ceyhanlı bir çiftçi dayı, eski parti yöneticisi olduğunu ama 10 yıldır parti binasına dahi uğramadığını anlatıyordu. Salonda yanımda oturan Orhangazili bir partili ise Deniz Baykal’a oldukça öfkeliydi. Anlattığına bakılırsa şu anda Orhangazi belediyesinde CHP bayrağının sallanmamasının tek suçlusu Baykal’dı. Çünkü kesin kazanabilecek ismi Baykal ihtiraslarından dolayı aday göstermemişti. CHP için bildik senaryolar. Baykallı CHP’de alışık olunan kavga konuları. 
İşte bu yüzden Deniz Baykal ve onun yönetimine bir kırgınlık vardı. Eski yöneticiler salona girişlerinde cılız alkışlarla karşılandı. Kemal Anadol konuşma yaparken salondakiler konuşmayı dinlemediler bile. Artık kimin ne söyleyeceğinin hiçbir önemi yoktu. Tek beklenen yeni lider Kemal Kılıçdaroğlu’nun ne söyleyecekleriydi. Kılıçdaroğlu’nun söylemi üzerine büyük eleştiriler yapılıyor, yapılacaktır. Bu konuda da görüşlerimizi başka bir yazı ile aktarabiliriz umarım. 
*** 
Salonda gün boyunca dinmeyen bir heyecan vardı. Hedef büyütmüş, iktidara inanmış CHP’liler vardı. Halkın kurultayı söz konusuydu her şeyden önce. Parti merkezinde düşünülmüş ve hazırlanmış hiçbir pankarttaki slogan seslendirilmedi. Onun yerine halk kendi sloganlarını yarattı. Medya zorlamasıyla oturtulmaya çalışılan ‘Gandi’ lakabını kimse ağzına bile almadı. 
Cumartesi günü Atatürk Salonunda yeni bir lider doğdu. Binler sol yumruğunu havaya kaldırarak ‘Başbakan Kemal’ diye bağırdı, ‘Halkçı Kemal’ dedi, ‘Faşizme karşı omuz omuza’ çağrıları yapıldı. 
Halk salona akın edip parti yöneticilerinin kurultay delegeleri için ayırttı koltuklara yerleşti, delegeleri dışarı attı. Kravatsız konuşan, ‘halk’ diyen, CHP’nin halkçılık ilkesini hatırlatan Kılıçdaroğlu da beklentileri boşuna çıkarmadı. Kılıçdaroğlu söz verdiği gibi parti içi demokrasiyi hayata geçirebilirse önümüzdeki dönemde çok farklı ve herkesin özlemini çektiği bir CHP ile karşı karşıya olacağımızın bir göstergesi oldu bu kurultay.

(Bizim Sakarya Gazetesi - ARŞİV)

2 Şubat 2017 Perşembe

BU YOL ŞAMPİYONLUĞA ÇIKAR

Bu bir teşekkür yazısıdır!
Büyükşehir Belediyesi’ne… Spor İl Müdürlüğü yönetimine… Sponsorlara… Taraftarlara… Sporculara…
Sakarya Büyükşehir Basketbol’dan bahsediyorum. Hepsine, bu şehre heyecan, coşku veren bu kadar iyi bir takımı kurdukları ve yaşattıkları için teşekkür etmek istedim. Belki de bu teşekkürler demeti içerisinde en önemli yerde Akgün Altuğ yer alıyor. Daha yıllar yıllar önce, Akgün Altuğ SASTO Başkanlığı yaparken basketbol hayallerini dillendiriyor, bunun için adımlar atıyordu. Şimdilerde Sakarya için basketbol hayalinin gerçekleşmiş olması mutluluk verici.
***
Öz geçmişi yıllara dayanmayan ama ciddi bir tecrübeye sahip aktörlerin bir araya gelmesiyle mükemmele yakın bir takım kuruldu. Sakarya Büyükşehir Basketbol takımı kurulduğu 2013 yılından bu yana hedefine doğru emin adımlarla ilerliyor. Bir spor kulübü için ligleri atlaya atlaya yol almak kolay değildir. Başlı başına bir başarı öyküsüdür.
Ve nihai hedefimiz olan Spor Toto Basketbol Ligi ufukta görülmeye başlandı. Geçen yıl kapısından döndüğümüz süper lige bu yıl ulaşacağız gibi görünüyor. Sakarya Basketbol takımının izlemiş olduğu bu yol şampiyonluğa çıkıyor. Buna inancımız büyük! Hem takımın kendine olan güveni, hem de her maçta tribünleri dolduran taraftar bu zafer için gerekli sinerjiyi oluşturmuş durumda. Öte yandan şehirde basketbol için oluşmuş olan beraberlik başarı için önemli bir itici güç.
Yeri gelmişken bir parantez de taraftara açmak gerekiyor. Atatürk Spor Salonu’nu her maçta dolduran coşkulu taraftar Türkiye’de her kulübe nasip olmaz. Takımına bağlılığı, coşku ve tezahüratı bir yana basketbol kültürü ve bilgisiyle süper ligdeki birçok kulübü kıskandıracak seviyede. Küfür, taşkınlık gibi olumsuzluklar sergilemeyerek takıma ceza aldırmamaları takdire şayan. Açıkçası bu taraftarıyla Sakarya Basketbol takımı Spor Toto Basketbol Ligi’ne çok yakışacak.
***
Birinci lige çıktıktan sonra bu taraftarımızla, iyi takviyeler ve basketbol için şehirdeki birliktelikle ligin parlak takımı olacağımızı düşünüyorum. Şahsen birinci ligde -lige yükseldiği ilk yıl- Edirne Olin etkisi yapacağımızı hissediyorum. Birinci ligde Sakarya Basket iç sahada taraftarının baskısıyla birlikte ligdeki takımların korkulu deplasmanı olur. Anadolu Efes, Galatasaray, Fenerbahçe, Doğuş gibi devlere de Serdivan Spor Salonu’nu dar ederiz evelallah! Bugün Atatürk Spor Salonu’na sığmayan taraftar Efes, Fenerbahçe gibi Euroleague takımlarını ağırlayacağımız zaman muhtemelen Serdivan Spor Salonu takım için tahsis edilecektir. İşte o zaman oluşacak taraftar ambiyansıyla Türkiye’de basketbolda adımızı iyi yerlerde geçireceğiz. Umarım bu rüya seneye gerçekleşecek. Futbolda uzun yıllardır özlediğimiz başarıları basketbolda yakalayacağız.

***
Süper Lig hedefi için herkes kenetlenmiş durumda. Oyuncular ve teknik heyet hedefe yüzde yüz kilitlenmiş durumda. Taraftar ve şehir de bu iyi takımdan şampiyonluk istiyor. Türkiye Basketbol Liginin lider takımın kaptanı Kerem Gönlüm de bu hedefleri dillendiriyor. Takımın iki ana hedefi var; Şubat’taki Federasyon kupasını kazanmak ve Süper Lige yükselmek. Türk basketbolunun efsanelerinden olan ve Sakarya Basketin kaptanı Kerem Gönlüm, TBF TV’ye verdiği demeçte şu güzel sözleri söylemiş: “Bu şehir spora alışkın bir şehir. Tabi Sakaryaspor’un futboldaki düşüşüyle beraber biraz daha moraller bozulmuş, herkesin motivasyonu kaybolmuş. Biz bunu yaratmaya çalışıyoruz. Zaten buradaki maçlarda taraftarımız sağ olsunlar full destekle, salonu doldurdular. Buradaki o motivasyonu tekrar kazandırmaya çalışacağız. Onlar bize çok güveniyor. Biz aynı hedefte sapmadan devam edeceğiz. Bize desteklerinden dolayı onlara teşekkür etmek istiyorum. Ama esas bundan sonra daha çok desteğe ihtiyacımız var. Çünkü burada bir taşkınlık, saha kapama… onlar da çok önemli. Bunlara da hiç girmiyorlar. Kaliteli izleyip gidiyorlar. Onlardan bu desteğin artarak devam etmesini istiyorum.”
***
Bu yazı yazılırken takımımız İstanbul’da Pertevniyal deplasmanında ilk yarıyı 44-24 önde kapatıyordu. Bu maçı da galibiyetle tamamlayacağımız! Adım adım şampiyonluğa ve süper lige yürüyoruz.
Bu heyecan, bu coşku için katkı veren herkese teşekkürler!
(Bizim Sakarya Gazetesi / 01.02.2017)

TÜRKİYE’NİN İNOVASYON VE DİJİTALLEŞMEYE İHTİYACI VAR

Çiçekçilik sektöründe dünya devi olarak kabul edilen Royal FloraHolland, Hollanda’nın kraliyet markasıdır. Uluslararası pazarlara açılmayı ...