Bu
topraklarda ‘sansür’ bir refleks olarak girer ilk önce hayatınıza. Sonra bir
öğreti! Daha sonraları yasanın bir parçası ve bir ihtiyaç gibi gelişir ‘otosansür’
beyin hücrelerinizde.
Çocukluğunuzun
ilk yaşlarında tanışırsınız önceleri sansürle; bir öpüşme sahnesi belirdiği
anda gözlerinize set çekilir anne-baba tarafından, komşu hakkında dedikodu
yapılacaksa evde küçük çocuk hemen öbür odaya transfer edilir konuşulanları
duymasın diye…
Türk
aile yapısında ilk sansür deneyiminiz bu ve benzeri fiillerle öğretilir küçücük
bedeninize.
Yaş
ilerledikçe sansürün boyutu büyür, etrafınızı dört bir yerden sarmaya başlar. Okuduğunuz
kitaplar sansürlenir, izlediğiniz filmlere makas atılır, kışlada / yurtta /
hapiste mektubunuz ‘görülmüştür’, ‘bip’ sesinden reklamları duyamazsın…
İrili
ufaklı derken, gelenekten görenekten derken bir bakarsınız ki ‘sansür’ ülkede
baştan sona hayatınızda başlı başına bir realite olmuş.
Sansür
ailede, sansür okulda, sansür işyerinde, sansür kışlada, sansür yatılı okulda,
sansür televizyonda, sansür kitapta, sansür partide, sansür maçta, şarkıda,
dergi kapağında… Sansür taa içimizde. Bağdaş kurmuş beynimize, kalkıp gitmek
bilmez hayatımızdan.
***
Babadan,
hocadan, askerden, politikacıdan gördüğümüz sansürü bir yerden sonra öyle
kanıtsarız ki, otosansüre başlarız. Sansürlerin en tehlikelisidir oysa otosansür.
Sürekli kendimizi ‘yasaklamaya’ programlanır beynimiz. Otosansür yaşamımıza,
işimize ve çevremize hakim olmaya başlar adım adım…
Kanıksamışızdır
artık ‘sansürü’. Sansür bizim bir parçamızdır, eksikliğini hissettiğimiz tuhaf
bir duygu gibi beliriverir çevremizde. Kritik eşik aşılmıştır artık sansürde,
sansür uygulandığında toplum duyarsız hale gelmiştir bile çoktan.
Memlekette
tuhaf sansür uygulamalarına şahitlik ediyoruz hemen hemen her gün. Üstelik bu
‘sansürler’ garip bile gelmiyor artık bize.
***
Geçen
hafta ilginç denilebilecek bir ‘sansür’ deneyimi yaşadık yine.
TRT
her zaman sansürle iç içe olmuş bir kuruluştur. Ama belki de ilk kez yabancı
dilden dolayı ‘sansür’ uyguladı. Şampiyonlar Ligi’nde oynanan Arsenal-Barcelona
maç yayınını tribünlerden gelen küfürleri gerekçe göstererek ‘sansürledi!’
Ne
var bunda, küfür mü dinleyelim diyebilirsiniz. Küfür dinlemeyelim tabi ama İngilizce
olunca mı öyle oluyor? Maç yayını Ukrayna’da olsa ve küfredilse yine aynı
şekilde mi hareket edecek TRT? Kaldı ki, aynı maçta futbolcu da küfretti,
üstelik Türkçe. Onu sansürleyemediniz, o iş nasıl olacak?
Toplum
olarak maç yayınlarında ‘sansürü’ kanıksadık artık! Tribün mikrofonlarının sesi
sıklıkla kesiliyor. Küfür için mikrofonların kesilmesini doğal
karşılayabiliriz. Ama bir dönemler nerdeyse bütün maçların 34. dakikalarında
mikrofonu kapattınız! O sloganlarda mı küfür içeriyordu?
***
Sansüre
alışık bir toplumuz. Bu durum yetiştirme şeklimizden itibaren bize bir yerde
öğretiliyor.
Yine
de nerede bir sansür görsem, nerede bir sansürle karşılaşsam eski Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül’ün sözleri aklıma gelir:
“Baskı varsa
direneceksin kardeşim!”
***
Toplum
olarak da artık çocuk değiliz. Televizyondaki ‘öpüşme’ sahnesini görmeyelim
diye gözümüzün önüne çekilen seti kaldıralım.
‘Sansürü’ alışkanlık
olmaktan çıkartalım!
(Bizim Sakarya Gazetesi / 29.02.2016)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder