En
sonunda dayanamadım, boynumdaki ince atkıyla bütün yüzümü sardım. Atkım ince
kumaştan, bordo renginde olmasına rağmen Peşmergeye benziyordum.
Gazdan
kıpkırmızı olmuş gözlerim kısılıyor ve istem dışı sulanıyordu. Kaşınıyor…
Parmaklarımı hızla gözüme doğru yolluyorum…
Elimi
tuttu! ‘Yapma’ dedi. O da ağlıyordu…
***
Oysaki
daha ilk buluşmamızdı. Gazın yoğunluğundan sürekli renk değiştiren göz
bebekleri kıvır kıvır saçların arasında kayboluyordu. Zaman zaman sivri
çenesini kaşkolünden kurtararak bana o an için olabilecek en mantıklı soruları
yöneltmeye çalışıyordu.
-Kaç
kardeşin var?
-İstanbul’a
sık sık geliyor musun?
-Ben
geçen yıl Manowar konserini kaçırdım
-Kapat kapat ağzını bu gaz çok kötü… Daha önce gaz
yedin mi?
‘Hayır, ama
internette çok gördüm’ gibi saçma bir cümle kurabildim, yarı uyuşmuş
beynimle.
***
Televizyon
ekranında depremi takip etmiş Türkiye’nin geri kalanı gibi hissediyordum
kendimi. Depremi sadece görmüş, ama yaşamamış. Gördüklerinden korkmuş, evine
girememiş.
Onun
gibi gazı televizyon ekranlarında görmüş, ama ciğerlerime çekmemiş. Korkusunu anlamış,
ama polisin bu derece kafayı sıyırmış olabileceğine ihtimal verememiş aşık bir
gençtim İstiklal’de…
***
Kıvır
kıvır saçları, kömür karası iri gözleri vardı. Beşiktaş’ta görüştük önce. Elif
Şafak, Orhan Pamuk da çok kötü
finaller yazıyor, Metallica yine
gelecek mi?, bir gün Cem Yılmaz’a
gitmek lazım, BKM’de çıkıyor di mi
o?, Kokoreç sever misin? Ben midye yemiyorum. Boğa mısın sen? Yağmurda kitap okumayı seviyorum, en çok da Cemal Süreya, Şurada bir kere 55 dakika
taksi bekledim en fazla Kağıthane’ye
kadar gidecektim 10 dakika… kıvamında cümleler kurarken işe yarar rock müzik
dinlemek için İstiklal’de ikimizin
de sevdiği bir bara gitmeye karar verdik.
***
Gezi’nin üzerinden
aylar geçmiş. Sükunet hakim! Bütün kontrol polisin elinde. TOMA’lar güvenliğin bekçisi.
Başlangıçta
her şey yolunda gidiyordu. Hatta sigaralarımızı içebileceğimiz açık alana
çıktık. Sonra birden havada sigaradan daha farklı bir duman dolaşmaya başladı. ‘Yine gaz başladı’ dedi arka masadaki
adam.
Bu
durumlara alışık olduğu her halinden belli olan Anthrax t-shortlü garson içeri geçmemizi söyledi. Son bir fırt,
sigarayı ikiye kırarak masada öksüz bıraktık. Biz içeri girdikten sonra, bu
durumlara alışık olmanın dışında profesyonel olduğunu anladığım garson kepengi
kapattı. Merdiven altındaki küçük dolabı yıldırım gibi bir parmak hareketiyle
açarak içerisinden kırmızı renkte bir kova çıkardı. Dolabın yarıya kadar
açılmış kapağını bir taraftan ayağıyla iterek kapatırken bir taraftan da önüne
çektiği kovanın içerisinden ıslan bir bez alarak kapının altındaki boşluğa
doğru tıkıştırıyordu.
Dışarıdan tuhaf sesler
yükseliyor.
(Bizim Sakarya Gazetesi / 12.08.2014)