31 Ağustos 2015 Pazartesi

SAPANCA

Bugün sizinle iki haber paylaşmak istiyorum. İlki öz gazetemizden. Pazar günü bizim yazı işlerinin güzel bir haberi gazete manşetinde yer aldı. ‘Bunun izahı yok!’ denilen haberde, Sapanca’da Arap sermayesi için canım yeşilliklerin feda edilmesi anlatılıyor. Ormanlık arazilerin imara açılarak Arap zenginlere lüks villaların yapıldığına vurgu yapan haberde, önemli tespitler var. “Gölü, doğası ve dağ turizminde büyük ilgi gören, hafta sonları özellikle İstanbulluların doğayla baş başa stres atmak için akın ettikleri Sapanca’ya, son birkaç yıldır Araplar akın ediyor. Türk ortaklı Arap yatırımcılar tarafından satın alınan Sapanca’nın ormanlık alanları, fiyatları 650-700 bin dolara kadar çıkan lüks villaların inşa edildiği ‘Villaköy’lere dönüşüyor.” Editöryal sorumluluk taşıyan arkadaşlarımız ‘dönüşüyor’ demiş, biz bir tık ileri gidelim apaçık gözümüzün önündekini söyleyelim; ‘dönüştü.’

Haberde vurucu bölümler özellikle dikkat çekiyor; “Büyükşehir Yasasından önce köy statüsünde olan ve şimdi mahalleye dönüşen Kartepe’de, orman içindeki ev ve arsaların tamamı alınarak, müteahhit firmalar tarafından villalar inşa ediliyor.”
Haber burada da bitmiyor. Bu vahim tablonun ardından arkadaşlarımız, gazetecilik sorumluluğu ile Sapanca Belediye Başkanı’nın görüşlerine de yer vermiş. Peki bu vahim tablo karşısında Sapanca Belediye Başkanı Aydın Yılmazer ne yapmış? Kulağının üstüne yatmış!
Daha da kötüsü ortada duran gerçeği görmezden gelmiş. Demiş ki başkan bey; “Bu inşaat alanlarının hepsi şahıs tapusu olan yerler. Bir tarım veya orman alanında kesinlikle ne Büyükşehir, ne de bizler tarafından inşaata onay verilmemektedir. Dibektaş’ta görülen yoğunluk daha önce belediye teşkilatı olan Kurtköy Beldesi tarafından zamanında imara açılan yerler. Burada dere ve ırmaklara yakın yerlere veya aşırı yoğunluğa izin vermiyoruz.”
Bu sözler Belediye Başkanı Aydın Yılmazer’e yakışabilir, ama hoca Doç. Dr. Aydın Yılmazer’e yakışmıyor. Ortada duran bir hakikati, otobanı kullanan her bir Türk vatandaşının görebildiği gerçekliği gerçek değilmiş gibi göstermeye çalışmak akademik duruşa yakışan bir davranış değil.
***
Gelelim ikinci haberimize. Bu haberimiz de Yenihaber gazetesinin pazartesi günkü manşeti. ‘Sapanca’da hizmet tepkisi’ olarak duyurulan haberde Sapanca’da bir grup esnafın yeterince hizmet alınamadığı için Sapanca’nın Kocaeli’ne bağlanmasını talep ettikleri duyurulmuş. Esnaflar dükkanlarının camlarına ‘Daha iyi hizmet almak için Kocaeli’ye bağlanmak istiyoruz’ afişleri asmışlar. Gazetenin haberine göre, Sapanca’nın Kocaeli’ne bağlanması yönünde kampanya her geçen gün büyüyor ve daha çok vatandaş bu düşünceye onay veriyor. Kampanya hakkında Sapanca’nın önde gelen iş adamı Mustafa Bilgin ile görüşen gazete, Bilgi’nin görüşlerini şöyle aktarıyor: “Sapanca Gölü’nün Serdivan kıyısı beton yığınına dönüştü. Bizim Sapanca’da yapılaşma yasağı var. Gölü Adapazarı kullanıyor, zararını biz çekiyoruz. Kapakları açmadılar. Tüm arazilerimiz sular altında. Yetiştirdiğimiz fidanların hepsi sudan kurudu. Burada süs bitkiciliği konusunda büyük bir gelişme var. Ancak Büyükşehir Belediyesi buradan gelip tek bir fidan almıyor. Ama Kocaeli Büyükşehir Belediyesi tüm fidanlarını Sapanca’dan alıyor. Biz de artık hizmet almadığımız Sakarya yerine Kocaeli’ne bağlanmak istiyoruz.”
Peki vatandaşın bu tepkisine Sapanca Belediye Başkanı ne demiş? Haberim yok, demiş…
***
Sapanca gibi bir cennette doğa talan ediliyor, Belediye Başkanı diyor ki öyle bi’ şey yok! Sapanca gibi bir cennette vatandaş Kocaeli’ne bağlanmak istiyor Belediye Başkanı diyor ki, benim de yeni haberim oldu!
Böyle bir belediye başkanı, böyle bir yönetim anlayışı vatandaşın Kocaeli’ne bağlanma isteğini güçlendirir.
***
Bize ayrılan yerin sonuna geldik. Cuma günü Sapanca konusuna devam edeceğiz. Sapanca için söylenecek çok söz var… 
(08.07.2015 / Bizim Sakarya Gazetesi) 

29 Ağustos 2015 Cumartesi

AŞK

beni bekletme, bekliyorum dedi aşk 
hazırlanıp çıkıyorum hemen...
yine çok uzun sürmüştü kadının hazırlanması 
(29.08.2015 / Adapazarı) 

27 Ağustos 2015 Perşembe

BİR BANKANIN GÖSTEREBİLDİĞİ HASSASİYET

Türkiye Finans’ın gösterebildiği hassasiyeti ‘bizimkiler’ gösteremiyor. Nedir bu hassasiyet?
Adapazarı hassasiyeti!
Şöyle ki, bankanın ulusal gazetelere verdiği imsakiye kıvamındaki reklamda Sakarya – Adapazarı ibaresi yer alıyor.
Bizim yöneticilerin çok uzun zamandır unuttukları bir gerçek, göze sokuluyor! Bu ilin merkezi Adapazarı’dır.
Maalesef sistemli veya istem dışı şehir yöneticileri ‘Adapazarı’ markasını / kavramını / adını arka plana itti, Adapazarı’nı özsüz bıraktı.
Sakarya kavramı, Sakarya ismi ön plana çıkartıldı. Bu ihanet(!) o derece ileri götürüldü ki, Adapazarı tabelaları sökülerek yerine Sakarya tabelaları asıldı. Karayollarında, idari binalardan adeta Adapazarı söküldü atıldı!
***
Şu anda öyle bir durumla karşı karşıyayız ki, şehirlerarası karayollarını kullanan bir araç sürücüsünün tabela takibiyle Adapazarı’nı bulabilmesi neredeyse mucize.
Her yol Sakarya’ya çıkıyor ama hiçbiri Adapazarı’na ulaşmıyor.
Sakarya’nın içerisinde Sakarya yönünü gösteren Sakarya tabelaları var.
Tek kelimeyle kaotik bir durumla karşı karşıyayız!
***
Benzer durum şehirlerarası otobüsle yolculuk yapan birisi için de geçerli. Türkiye’nin herhangi bir noktasından Adapazarı’na gitmek için bilet alan bir yolcu hiçbir zaman Adapazarı’na ulaşamıyor. Ulaşamıyor; çünkü gelebildiği son nokta Sakarya Otogarı.
Adam Adapazarı’na bilet almış, Adapazarı’na gidecek niyeti bu. Otobüs Sakarya’da bir terminale giriyor ve terminal binasında kocaman Sakarya Şehirlerarası Otobüs Terminali yazıyor. Yolcu da haklı olarak diyor ki, ben Adapazarı’nda ineceğim.
Oysaki çözüm çok basit, gayet tabi modern terminal binasına Sakarya Büyükşehir Belediyesi Adapazarı Şehirlerarası Otobüs Terminali yazılabilinirdi. Nedense tercih bu yönde olmadı.
Bunun en yakın ve en canlı örneği de komşu ilimizde mevcut. İl ve şehir ayrımını en derinden yaşayan Kocaeli’nde. Yapı şöyle oluşturulmuş; Kocaeli Büyükşehir Belediyesi İzmit Şehirlerarası Otobüs Terminali. Hatta kısaltması bile var; İŞOT diye…
***
Bu durum o kadar komik bir vaziyete ulaştı ki, haritada Adapazarı Terminali diye bir yer bulamıyorsunuz.
Şöyle düşünün; mesela Sivas’tan Adapazarı’na otobüs bileti aldınız. Yolculuktan önce de terminalin nerede olduğunu merak ettiniz. Bilgisayarınızdan dünyanın en popüler haritası olan Google Maps’i açtınız. Arama çubuğuna ‘Adapazarı Terminal’ diye yazdınız. Sonuç aranıyor; Kuzey Terminal, Yeni Terminal, Güney Terminal, Terminal Taksi.
Olmadı, bir de ‘Adapazarı Şehirlerarası Otobüs Terminali’ yazdınız. Sonuç aranıyor; Yeni Terminal diye Bahçelievler’de bir nokta gösteriyor. Otobüs terminali ile yakından uzaktan alakası yok.
***
Haritada bizim otobüs terminalini bulabilmeniz için arama çubuğuna şöyle yazmanız gerekiyor: Özcanlar Otobüs İşletmesi. Ancak o zaman doğru adrese ve konuma ulaşabiliyorsunuz.

Peki, bunu benim Sivas’taki amcam nereden bilecek! 
(03.07.2015 / Bizim Sakarya Gazetesi) 

26 Ağustos 2015 Çarşamba

TEKZİP

Bu da moda oldu!
Tekzip yazmak, yayınlamak değil ama çünkü tekzip yayınlamakla, tekzip yazmak farklı şeyler. Bizimkiler yazabiliyor! Yazmak en kolayı. Zannediyor ki, adama bak almış kalemi eline ‘köşe’ yazıyor, ben de ‘tekzip’ yazarım diyor. Zannediyor ki, biz öylesine ‘köşe’ yazıyoruz; gülüyor belki kendi kendine… Yapıştırıyor sonra ‘tekzip’i… O zaman da ben gülüyorum kendi kedime…
***
Önce şu ‘TEKZİP’ kelimesinin ne olduğuna bakalım.
Ne diyor Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlük ‘Tekzip’ hakkında; “tekzip –bi / isim (tekzi:bi) Arapça isim Yalanlama”
Yalanlama demekmiş.
Önceki gün de bendeniz Adapazarı Belediyesi’nden ‘TEKZİP’ başlıkla bir elektronik mektup aldım. Ne yazıyordu bu ‘yalanlama’ metninde bakalım. Aynen aktarıyorum;
            “TEKZİP
Bizim Sakarya Gazetesi köşe yazarlarından Sn. Oktay Yılmaz’ın “Beton Park” başlıklı köşe yazısında belediyemiz hizmet alanında bulunan Yenigün Mahallesi’ndeki 2 çocuk parkı zemininin betondan yapıldığı kaleme alınmıştır. Söz konusu parklarda belediyemiz Park ve Bahçeler Müdürlüğü ekiplerince kauçuk zemin öncesinde beton dökme çalışması yapmıştır. Çocuk Parkları yürüyüş alanları ve spor komplekslerinde kullandığımız kauçuk zemin öncesinde zeminin düzgün olması açısından beton dökülerek kauçuk kaplama çalışması yapılmaktadır. Parklarımız Sayın Oktay Yılmaz’ın köşesinde söz ettiği gibi beton park olarak bırakılmamaktadır.”
***
Şimdi bu yazının neresinde yalanlama var, çok merak ediyorum. Biz dedik ki, çocuk parkının zeminine beton dökmüşsünüz öyle iş olur mu? Yukarıdaki yazı da diyor ki, ‘Hayır kardeşim biz çocuk parkının zeminine beton dökmüyoruz. Yani döküyoruz da yumuşak kauçuk malzeme döşemek için döküyoruz. Biz böyle beton vaziyette bırakmayacağız.”
***
Çocuk parkları ve spor kompleksleri zeminlerine yumuşak kauçuk malzemeyle döşenmesi olması gereken bir durum. Bu işin böyle yapılması gerekiyor. Biz de yazımızda söz konusu ettiğimiz parkın dün itibariyle kauçuk malzemeyle zeminin kaplandığını gördük. Bu çalışma için Adapazarı Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğüne teşekkür ederiz. Olması gereken bu! Ama bir de olmaması gereken var. O da şu; yumuşak malzeme döşemeden önce dökülen betondan sonra park kullanımda bırakılamaz. Parkın etrafı güvenlik şeritleriyle kapatılmalı, hatta bekçilerle korunarak çocukların beton zemin üzerinde oynamaları engellenmeli. Bir parkın beton zemin döküldükten sonra yumuşak zeminle döşenmesi en fazla 2 gün sürer. Biz ise bu parkta (Nar Tanesi Çocuk Parkı) yaklaşık bir haftadır çocukların beton zeminde oynadıklarını gördük.
Bu esnada istenmedik kazalar meydana gelirse sorumluluk çok büyük. Bir çocuk yaralansa veya daha büyük sıkıntılar olsa Belediyenin çocuğun ailesine yazacağı ‘TEKZİP’ metni de yeterli olmaz!
***
Öğrendiğimiz kadarıyla Adapazarı Belediyesi Park Bahçeler Müdürlüğü yeni bir çalışma kapsamında şehir genelindeki 30’a yakın parkta zeminleri yenileme çalışması başlatmış.
İsabetli bir adım. Zeminleri yumuşak materyallerle kaplanmış parklarda oynamak bu şehrin çocuklarına yakışır.
Ancak son bir söz söylemeden de geçemeyeceğiz; umarız bu park çalışmalarında beton zemin ile yumuşak malzeme geçişi esnasında parkların güvenliği sağlanır ve çocuklar tehlikeli bir şekilde beton parklarda oynatılmaz.
Aksi bir durum güvenlik tedbirlerine aykırıdır zaten. 
(01.07.2015 / Bizim Sakarya Gazetesi) 

24 Ağustos 2015 Pazartesi

BETON PARK!

En sonda söylemem gerekeni ilk başta çığlık çığlığa haykırmak istiyorum!
Olmaz! OL-MAZ!!!!
Çocuk parkının zemini beton olmaz!
***
Adapazarı Belediyesi’nin himayesinde bulunan Yenigün Mahallesi’nde iki çocuk parkı önceki gün gözüme ilişti. Aynı parklarda bundan bir süre önce zemin işçiler tarafından kazılmıştı. Ben de saf halimle, ‘Ne güzel belediye çocukların oynadığı alanı yumuşak materyalle döşeyecek, helal olsun!’ demiştim. İşin iç yüzü öyle değilmiş.
Çocuk parkının zemini, çocukların gün boyu zıpladıkları, koştukları alanın zemini betonla dolduruldu.
Bu manzarayı görünce akıl tutulması yaşadım. Kimin, neden, nasıl bir düşünceyle bu işi yaptığını anlamak mümkün değil.
***
Hem belediyecilik, hem de peyzaj mimarlığı açısından falso bir durum.
Belediyecilik açısından olmaz; çünkü bir belediye her vatandaşının sağlığını korumakla mükelleftir. Bu kapsamda çocukların sağlıklı büyümesi bir belediyenin görevleri arasındadır. Çocukların zıpladıkları, atladıkları, kaydıraktan kaydıkları ve tutunma kolları ile sarktıkları bir parkın zeminini betonla kaplamak sakatlıklara, yaralanmalara davetiye çıkarmaktır.
Bu hususta Adapazarı Belediyesi sınıfta kalmıştır.
Peyzaj Mimarlığı açısından olmaz; çünkü peyzaj mimarlığı kabaca şöyle tarif edilir: “Peyzaj mimarlığı, doğal ve kültürel kaynakları ve fiziksel çevreyi insan yararı, mutluluğu, güvenliği, sağlığı ve konforu için estetik ve bilimsel ilkeler çerçevesinde ele alan planlama ve tasarım dalıdır.” İşte bu çocuk parkında ne estetik var, ne sağlık düşünülmüş, ne de insanların konforu önemsenmiş.
Bu hususta da Adapazarı Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğü sınıfta kalmıştır.
***
Adapazarı Belediyesi’nin yapmış olduğu bu işi görünce akıl kütüphanemde ister istemez küçük bir arşiv bölümü açıldı. Benim hatırladığım kadarıyla Adapazarı Belediyesi’nin çocuk parkaları konusunda geçmişe yönelik karnesi de pek parlak sayılmaz.
Yanlış hatırlamıyorsam, The Riada Hotel’e bahçe temin etmek için çocuk parkını feda eden belediye bu belediye değil miydi?
Yanlış hatırlamıyorsam, bir zamanlar nerdeyse bütün elektrik trafolarını çocuk parkları ile entegre eden bu belediye değil miydi? (Bir trafonun çevreye yayacağı radyasyonu ve oluşabilecek muhtemel tehlikeleri düşünmeden.)
Yanlış hatırlamıyorsam, mahalle muhtarlıklarını çocuk parklarının içine taşıyan bu belediye değil miydi? (Böylelikle parkların özgürlük ve özerklikleri bozuldu.)
***
Belediyenin çocuk parklarına ezelden beri göstermiş olduğu kıymet ortada. O yüzden bugün çocuk parkının zeminine beton dökmüş, bu betonda çocuklar yaralanacakmış kimin umurunda!
Şaşırmamak lazım! 
(28.06.2015 / Bizim Sakarya Gazetesi) 

20 Ağustos 2015 Perşembe

HAYAL

Bu hayal ölmüş!
Yalın ayak gezme dedi annem, kırıklıkları ayağına batar!
Ağır olurmuş hayalin eti, taşıması zormuş.

Koyduk bir kenara, koku yapıyor!
Sabahın ilk ışıklarıyla gömmek gerek dedi, görgülü teyze.
Mezarına beton set yapalım dedi, pinpirikli amca.
Bulaşmasın başkasına salgın hastalık dedi ahali.

Sabah güneşin ilk ışıklarıyla, ezanın ilk sesiyle yola çıktım.
Sırtımda hayalin ağır cesedi,
Ardımda hayalin tiksin kokusu.
Derince bir mezar kazdım.
Definsiz attım içine, üzerine tomar tomar toprak döküp kapattım.

Gömdüm seni,
Gömdüm hayalini. 
 (19.08.2015 / Adapazarı)
 
ferdinand hodler

18 Ağustos 2015 Salı

HASAN KURTİÇ

Amerikan show business’de geçerli bir önerme vardır; bir isim yıldız ise fazla lafa gerek yoktur, salt onun adı yeter. O yüzden takdim ederken adını söylersiniz ve ortalık yıkılır! Ben de bu yüzden başlıkta sade isim kullandım.
Sakarya yerel basını için böyle bir isim Hasan Kurtiç. Adını söylersiniz, yeter… Fazla söze gerek yoktur.

Hasan Kurtiç’i çocukluk denilebilecek yaşlarımdan bilirim. O dönemlerde SRT televizyonunda tartışma programları sunuyor, beni de zaman zaman beyaz ekranın karşısına sinek gibi yapıştırırdı!
Yıllar sonra ekrandan izlediğim ve konuşmalarına hayran kaldığım o adamla tanışma fırsatım oldu.
Yenihaber Gazetesinin yazı işlerinde toy bir muhabirken, içeriye güleç yüzlü karizmatik bir adam girdi. Ekranlardaki tartışma programlarından bildiğim Hasan Kurtiç ile ilk kez böyle tanıştık.
Daha sonraları sık sık gazetenin yazı işlerinde karşılaştık. Acemi bir muhabirken yaptığım haberler / röportajlar hakkında beni övüyor; bana büyük güven veriyordu, gazetecilik yolunda yürümemi cesaretlendirmişti.
Yıllar sonra Hasan ağabeyle tekrar aynı gazetede buluştuk. Şimdi ikimizin de aynı gazetede köşe yazması benim için büyük bir onur ve sevinç meselesi.
Hasan Kurtiç’in yazı kadromuza katılmasıyla birlikte bu köşenin sorumluluğu da artmış oldu. Artık hem siz değerli okuyucularım hem de duayen gazeteci Hasan ağabeye karşı sorumluluğum var.
Hasan Kurtiç gazetecinin nasıl olması gerektiği, özellikle de yerel gazetecinin nasıl olması gerektiğini çok net ortaya koyabilen bir isimdir. Çünkü o her şeyden önce araştırmacıdır, habercidir; gün boyu şehri gezer, bir arı edasıyla topladığı bilgeleri okuyucuna ulaştırır.
Masa başı gazetecisi değildir. Kimsenin değirmenine su taşımaz, deresine taş konulan vatandaşın yanındadır.
Lafı uzatmanın hiç anlamı yok. Amerikalı showmanlerin yaptığı gibi tek isim yeter;
Hasan Kurtiç
O Sakarya basınının söndürülemeyen yıldızı. 
(26.06.2015 / Bizim Sakarya Gazetesi) 

17 Ağustos 2015 Pazartesi

SAKARYA’YA ZİRAAT FAKÜLTESİ GEREK

Daha önce bu sütunlarda Sakarya için süs bitkiciliğinin ne kadar önemli olduğunu aktarmaya çalışmıştık.
Devam edelim!

Sakarya, Süs Bitkileri Üreticileri Alt Birliği (SÜSBİR)’de 19 üye ile temsil ediliyor. Bu sayı ülke çapında Sakarya’yı 6. sırada tutuyor. Anca hemen hatırlatmak gerekir ki, bu gerçekçi bir sayı değil. Yani üretim yapan çok daha fazla firma var.
Öte yandan Sakarya’da süs bitkileri üretim potansiyeli her geçen yıl artış gösteriyor. Geçen yazıda da belirttiğimiz gibi resmi rakamlara göre 2014 yılında Sakarya’da süs bitkisi üretim alanı 12 bin 643 dekara çıkmış.
Hızla yukarı doğru giden bir ivme var. Peki bunun bilincinde miyiz? Vali Nuri Okutan’ın süs bitkiciliği sektörü için yaptıklarından sonra göreve gelen valiler sektör için ne yaptı? Cevabı çok basit; valiler, ‘bu sektörü önemsiyoruz’ demekten öteye gidemiyor. Hatta birçoğunun sektörü yakından tanıdığından bile şüpheliyim.
Peki, Sakarya Üniversitesi konunun neresinde duruyor?
Siyasilere göre Sakarya tarım alanında iddialı bir il. Bana göre süs bitkiciliği sektöründe çok önemli bir konumda.
Bu önemli gerçekler gün gibi ortadayken Sakarya Üniversitesi’nde bir Ziraat Fakültesi’nin bulunmaması düşündürücü!
Zorunlu mu? Zorunlu değil tabi, ama Sakarya’yı tarımda ve özelliklede süs bitkiciliği alanında önemli bir noktaya getirmek istiyorsak SAÜ bünyesinde açılacak bir Ziraat Fakültesi, özellikle Peyzaj Mimarlığı Bölümü çok büyük bir katkı sağlayacaktır.
En basitinden fakültede kurulacak tarım laboratuarı Sakarya ve Sakarya’daki üreticiler için çok kıymetli katkılar yapacaktır. 
(26.06.2015 / Bizim Sakarya Gazetesi) 

15 Ağustos 2015 Cumartesi

CEZAYİR MENEKŞELİ MAVİ GÖZLÜ KIZ…

Yazar ömrü boyunca sadece bir kez Mavi Gözlü bir deve aşık oldu… Beşiktaş iskelesindeki ayrılık akşamından sonra bütün kadınlar Mavi Gözlü oluverdi bir anda…
İlk kez Beşiktaş – Galatasaray derbisi öncesi öptüğü Mavi Gözlü kızın hasreti bir lanet gibi peşinden sürüklendi durdu…
Yazar bütün eserlerinde anlattığı kadınları hep Mavi Gözlü yaptı o günden sonra. Oysa hiç Mavi Gözlü kadın sevmedi o günden sonra…
Yazar için bütün kadınlar Mavi Gözlüydü…
Mavi Gözlü ama hep Cezayir Menekşeli…
Hasret gurbette geçiyor, gurbet sende bitmiyor…
İmdat yine mi yol…

(15.08.2015 / Adapazarı)

10 Ağustos 2015 Pazartesi

SAKARYA İÇİN SÜS BİTKİLERİ SÜS DEĞİLDİR!

Kelamımı anlatmadan önce, dün bizim gazetenin manşetinden bir paragraf paylaşayım.
Hükümet kurulduktan sonra ortaya koyacak projelerini aktaran Milletvekili Mustafa İsen’in 4 hedefi ön plana çıkıyor. Bizce en çok dikkat çeken madde ise Süs Bitkiciliği. Gazetecilerle konuşan İsen, Dış Mekan Süs Bitkiciliği’nin geliştirilmesi için çalışacağını söyledi.
Bu husustaki bilgi birikimini ve sektöre vermiş olduğu değeri çok iyi bildiğim İsen’in hem Sakarya hem de Türkiye için önemli olan adımları atacağından eminim.
Asıl önemli olan adım Sakarya’daki diğer yönetici ve Milletvekillerinin Süs Bitkiciliğinin ne kadar önemli olduğunu kavramaları. 

Örnek ise Sapanca’nın eski Belediye Başkanı İbrahim Uslu, konudan bi’haberdi! Şu anki Belediye Başkanı Aydın Yılmazer, akademisyen kimliğinden dolayı konuya hakim. Ama hala Sapanca’nın süs bitkisi üreticisi için yüzde 100 ideal bir yer olduğu söylenemez.
Tabiî ki önemli adımlar atılıyor. Bunların başında da Yanık’taki ‘Sapanca Tanıtım ve Sergileme Fidanlığı’ hem işletim modeli hem de uygulamalarıyla örnek bir adım. (Bu başlı başına ayrı bir yazı konusu.)
***
Bunlar güzel gelişmeler ama daha dün denilecek bir tarihte Yanık’ta Taş Ocağı kurulması için uğraşıldığını hatırlayınca insan! Veya Arap sermayesini çekmek için Sapanca’nın dağlarının talan edildiğini görünce insan! Hala Sapanca’nın süs bitkiciliğinde ne kadar önemli olduğunu siyasilerin ve yöneticilerin algılamamış olduğunu kavrıyor insan!
Umarız İsen, Sapanca’daki bu talihsiz yaklaşımları bitirir ve Sapanca ciddi anlamda Süs Bitkiciliğinde Türkiye’de başkentliğe oynar.
***
Mustafa İsen’in aklında ne var?
Fırsat buldukça süs bitkiciliğinin Sakarya için ne kadar önemli olduğunu dillendiren İsen’in aklında çok geniş kapsamlı bir proje var. İsen, bu projenin ipuçlarını süs bitkiciliği üreticileriyle yapılan bir toplantıda verdi; Yalova, Kocaeli, Sakarya ve Düzce’yi kapsayan geniş bir coğrafyada bu yapıyı güçlendirmek istiyor.
Uzun lafın kısası İtalya’daki Toskana bölgesi kurulmak isteniyor. Nedir Toskana? Toskana, İtalya’da süs bitkiciliği üretimi yapılan bölge ve bu bölgeden İtalya bütün dünyaya bitki satıyor.
***
Tam da bu noktada İtalya’nın bu işi nasıl başardığına bakmak gerekiyor. İtalya süs bitkisi üretimi yapılan bölgeler için özel hassasiyet uyguluyor. Üretim yapılan bölgelere sanayiyi sokmuyor mesela!
İşte Mustafa İsen’in işi de tam bu noktada zorlaşmaya başlıyor. İsen, tüm iyi niyetiyle süs bitkiciliğini geliştirmeye çalışacaktır hiç kuşkusuz. Ama aynı zamanda Sapanca’da, Pamukova’da, Akyazı’daki doğa tahribatı ve talanıyla da uğraşması gerekmektedir.
İşi hiç kolay olmayacak, duyarlı kesimlerin kendisine destek vermesi gerekiyor.
***
Yazıyı bağlamadan önce Sakarya ile ilgili bazı rakamları paylaşalım.
2005 yılında Sakarya’da süs bitkisi üretim alanı 3 bin 698 dekar iken geçen yıl bu rakam 12 bin 644 dekara ulaştı. Süs bitkiciliği Sakarya’da hızla ivme kazanıyor. Üretim alanları bakımından Yalova ve Antalya’yı solladık! Şu anda Türkiye’de en fazla üretim alanına sahip ikinci iliz, İzmir birinci sırada. Onun da üretim alanı 2014 yılında 13 bin 898 dekar.
***
Sakarya için süs bitkiciliği süs değil, çok ciddi bir sektördür. Bunu İsen gibi tüm siyasilerin, idarecilerin, yönetici ve vatandaşların algılaması gerekir.
Bu hedefte ilerlemeliyiz! 
(24.06.2015 / Bizim Sakarya Gazetesi) 

8 Ağustos 2015 Cumartesi

TEŞEKKÜRLER GÜRPINAR

Yeni kuşak onları STK, Sivil Toplum Kuruluşu diye biliyor.
Bizim kuşak onları KTÖ, Kitle Toplum Örgütü diye.
Bir düzüne isimleri var… dernek, sendika, vakıf, meslek örgütleri…
Şairin dediği gibi;
“Onlar ki toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çokturlar.”
***
Ruslar onlar için ‘неправительственная организация’ diye yazıyor; ‘nepraviltstvenaya organizatzia’ diye okuyor. Kelime kelime tercümesi ‘hükümet dışı organizasyon.’
İngilizler de aynı mantığı sahip; ‘Non-governmental organization’. Kelime kelime tercümesi; ‘hükümetten gayrı organizasyon’.
***
STK’lar demokrasilerin ilerlemesi için önemli bir itici güçtür. Güçlü sivil toplum kuruluşuna sahip olan toplumlar demokrasilerini de güçlendirir. O bakımdan STK’ları hükümet dışı organizasyon olarak nitelendirmek daha sorumluluk yükleyen bir tabirdir. Hükümetten bağımsız sivil toplum yararına çalışan kuruluş demek ve bunları böyle kabul etmek hem halka hem de hükümetlere fayda sağlar. Çünkü ileri demokrasilerin olmazsa olmazı mümkün oldukça check-balance etkisini genişletmektir. Medya’yı 4. güç yapmak, sosyal medyayı 5. güç olarak kabul etmek ve sivil toplum kuruluşlarını 6. güç gibi görmek.
Demokrasiyi şirin görmek isteyen bir hükümet sadece yasama-yürütme-yargı güçlerinin denetiminde değil aynı zamanda yasama-yürütme-yargı-medya/sosyal medya ve sivil toplum kuruluşları arasında ahenk içinde yaşayabilmeli. Bu unsurları kendisine bağlamayı değil, kendisine yanlışı gösteren doğru yolu bulmayı sağlayacak fener gibi görmeli.
Böyle bir yaklaşım hem hükümetin kendisi için hem de halk için en doğrusu olacaktır.
***
Sarı sendikaların havada uçuştuğu, sivil toplum kuruluşlarının hükümetlere biat ettiği, hatta spor kulüplerinin dahi hükümete yalakalık için yarıştığı bir Türkiye tablosunda işte tam da yukarıda bahsettiğim gibi bir sivil toplum kuruluşu var, bir meslek örgütü var;
İnşaat Mühendisleri Odası
TMMOB’ye bağlı olarak faaliyet gösteren İnşaat Mühendisleri Odası 26 şubesiyle Türkiye çapında hem inşaat mühendislerinin hakkını koruyor hem de vatandaşın hakkını kolluyor. Hükümetlerin, yerel yönetimlerin ‘rant’ veya ‘yakın akraba’ gibi cezp edici tılsımlara kapılmalarını önlüyor, onlara doğru yolu gösteriyor.
***
Sakarya Şubesi ise tam bir efsane.
Ve efsane bir başkana sahip.
Hüsnü Gürpınar
Bu şehirde, ‘rantseverler’ dışında yaşayan her bir vatandaşın kendisi için ama en çok da çocukları için tek tek teşekkür etmesi gereken adam, bu adam!
Cesur yürek Hüsnü Gürpınar
Adapazarı’nda çocuğunuzu alıp hala rahat rahat Gar Meydanında gezebiliyorsanız onun sayesindedir.
Tren yolu hala Adapazarı şehrine girebiliyorsa, tren arazisi bina inşaatına açılmadıysa onun sayesindedir.
Karasu kıyı erozyonundan korunduysa bu adam sayesindedir.
Bugün Yeniket çimento solumuyorsa bu adam sayesindedir.
***
Hani derler ya ‘Adam gibi adam’ diye… Hani gençlerin hep dilinde ‘Adamın dibi’ diye… İşte bunun Sakaryacası
Hüsnü Gürpınar
***
Ve önceki gün Hüsnü Gürpınar Türkiye için küçük, Sakarya için büyük bir adım daha attı.
Atatürk Stadı’nın TOKİ tarafından parsel parsel betonlaşmasını önledi.
İnşaat Mühendisleri Odası’nın açmış olduğu dava sonuçlandı ve Sakarya 1. İdare Mahkemesi Atatürk Stadyumu arazisinin ticaret merkezi ve konut alanı olarak düzenlediği değişikliği iptal etti, arazinin yeşil alan olarak kalması gerektiğine karar verdi.
Kestirmeden anlatacak olursak; oraya AVM yapılamayacak, lüks konutlar yapılamayacak. 700 milyon lira gibi bir rant oluşamayacak.
Sadece belli bir grup zenginin menfaati değil, vatandaşın menfaati öne çıkmış oldu.
Senin olan sende kaldı vatandaş. Çaktın mı?
İşte bu yüzden Hüsnü Gürpınar’a teşekkür etmen gerek.
***
Ben kendi adıma teşekkür ediyorum!
TOKİ ve yerel yönetim adına da teşekkür ediyorum; çünkü sen olmasan bazı ‘godomanlara’ boyun eğmek zorunda kalacaklar.
Muhalefet adına da teşekkür ediyorum tabiî ki…
Onları hiç yormuyorsun, vatandaşın hakkını korumaları gerekirken ‘abilerini’ üzmeden işler tıkırında yürüyor (!)
Sivil toplum kuruluşları, sendikalar ve diğer meslek örgütleri adına da teşekkür ediyorum! Sadece hükümete karşı değil, yaşadığın topluma karşı da nasıl sorumlu olunması gerektiğini gösteriyorsun. Gerçek anlamda ‘hükümetten bağımsız’ sivil toplum kuruluşu nasıl olunabildiğini gösteriyorsunuz.
Ve en önemlisi doğmamış çocuğum adına teşekkür ediyorum!
Bir gün bu şehirde gezerken bana, ‘Neden bu kadar çok AVM var?’ diye sorduğunda ‘Bunlar en az hali!’ diyerek birazcık olsun kendimi rahatlatabileceğim.
***
Yazıyı bitirmeden bir-iki söz de TMMOB için yazmak istiyorum. Yani Türk Mühendis ve Mimarlar Odaları Birliği. Bilindiği gibi AK Parti hükümeti birliğin yetkilerini oldukça kısıtladı. Ve yeni yasal düzenlemelerle nerdeyse tamamen ‘sarı’ meslek kuruluşu haline getirmek istiyor. Gerekçe olarak da Gezi’yi gösteriyor, 1 Mayıs’ı gösteriyor…
Asıl gerekçe TOKİ olmasın… 
(29.05.2015 / Bizim Sakarya Gazetesi) 

6 Ağustos 2015 Perşembe

SAKARYA’NIN SEÇİMİ

Rivayet odur ki, ömrünü toprakla haşır neşir olarak geçirmiş, 90’nına merdiven dayamış İtalyan bir ziraat profesörü Ak Ovanın toprağını analiz etsin diye Sakarya’ya davet edilir.
Önde Türk heyeti, arkada 90’lık İtalyan profesör ve yardımcıları Sakarya bölgesini karış karış gezerler. Detaylar incelenir; toprak koklanır, toprağa dokunurlar, su kaynakları gösterilir, havanın bağıl nemi anlatılır tek tek…
Bu yorucu gezi esnasında İtalyan profesörün en sadık dostu 20 yıldır yanından hiç ayırmadığı Akgürgen ağacından yapılmış bir bastondur.
Akşam olup günü değerlendirmek için sohbete koyuldukları zaman Türk heyeti merakla İtalyan profesörün ağzından dökülecek kelimeleri bekler.
Bizimkilerden birisi sorar: Hocam Sakarya toprağını nasıl buldunuz, Ak Ova hakkında ne düşünüyorsunuz?
İşte tam bu noktada duayen İtalyan profesör efsane olmuş o sözlerine vücut verir.
         “Toprak o kadar verimli ki, bastonumla dokunmaya korktum köklenecek diye.”

***
Sakarya Ovasının ne derece bereketli topraklara sahip olduğunu göstermek için vurucu bir cümle. Bizdeki, ‘Adam eksen biter’ sözünün İtalyancası.
Toprağa bastonumu diksem ağaç gibi kök verecek diyor İtalyan, bizim lastik fabrikası kurduğumuz toprak için.
Toprağa bastonumu diksem ağaç gibi kök verecek diyor İtalyan, bizim parsel parsel OSB inşa etmeye çalıştığımız topraklar için.
Diyor ki, toprağa bastonumu diksem ağaç gibi köklenecek, bizim su kaynaklarını pet pet pazarladığımız topraklar için.
Diyor ki, toprağa bastonumu diksem ağaç gibi kök verecek, bizim otomobil fabrikası açtığımız ve hala otomobil üssü olma hayalleri kurduğumuz topraklar için.
***
Sakarya’nın tarım için ne kadar elverişli bir yer olduğunu uzun uzun anlatmaya gerek yok. Sakarya klimasının, toprağının ve konumunun bizim için büyük bir lütuf olduğunu tek tek hepimiz bilincindeyiz.
Ama bizlere bağış edilmiş bu doğanın ne kadar farkındayız?
***
Şehre en büyük katma değeri sağlayan şehrin üniversitesi Sakarya Üniversitesi’nde hala Ziraat Fakültesi yok.
Şehri yönetenlerin hala önceliği tarım, toprak ve doğa değil.
Ve siyasilerin söylemleri hep sanayi vurgusu üzerine…
***
Büyük seçime tam 1 ay kala tarım yine unutuldu, tarım yine arka plana atıldı.
Bugüne kadar Sakarya siyasetinde ve idarecilerinden hep şu iki kelimeyi duyduk ve duymaya devam ediyoruz:
         ‘Tarım ve Sanayi Şehri’
Görünüyor ki, hala bu iki kelimeyi yan yana kullanmaya hevesli çok siyasetçi var. Ve ben hala gülüyorum…
Bu biraz vejetaryen bir adamın önüne sebzeli et yemeği sürüp, etlerini ayır öyle ye demek gibi.
Lastik fabrikası ile tarımı nasıl bir araya getirebiliyorsunuz?
Otomobil fabrikası ile tarım nasıl buluşacak?
Veya bugüne kadar olumlu anlamda kesiştiği bir nokta var mı?
Tarım ve Sanayi kelimelerinden benim anladığım tarımı destekleyen sanayi ve sanayiyi destekleyen tarım. Ama görüyoruz ki, Sanayi ve Tarım kavramlarından bizimkilerin anladığı tamamen ayrı şeyler.
***
Gönül isterdi ki, Sakaryalı milletvekili adaylarının haznesi tarımla dolu olsun. Su kaynakları korunumu ile ilgili büyük projeler ortaya koysunlar. Süs bitkileri üretimi ile ilgili önemli sözler söyleyebilsinler.
Ama maalesef böyle bir tabloyla karşı karşıya değiliz. Bildik sözleri duymaya devam ediyoruz; tarım ve sanayi şehri…
Sanayiyi güçlendirirseniz tarımın öleceğini bile bile, bu laflar söylenmeye devam ediliyor.
***
Belki seçimlere sadece bir ay kaldı. Sakaryalı sandığa gidip kendi reyini Ankara’da temsil edecek siyasileri belirleyecek.
Ama artık Ankara’ya giden siyasilerin de bir seçim yapması lazım. Ya sanayi, ya da tarım. Yoksa bu ikisi bir arada en azından bugüne kadarki pratikle devam edemez.

Sakarya seçimini yapmalı. 
(08.05.2015 / Bizim Sakarya Gazetesi) 

4 Ağustos 2015 Salı

A SINIFI ET JACK STEAK

Biz Balkanlıyız kardeşim!
Durum nettir; sebze yemeği de olsa tabaktaki kaşığına – çatalına nal gibi et gelmezse yemekten sayılmaz. Oturur bir kuzuyu yeriz de hani derde bunun oğlağı diye soruştururuz.
İşte benim gibi ete aşık olanlar için ‘mabet’ denilebilecek bir mekan açıldı.
Jack Steak House
***
Serdivan’da bir süredir misafirlerini ağırlayan Jack Steak House her şeyiyle 1. sınıf bir et restoranı.
Uzun zamandır gitmeyi planladığı mekanı bir süre önce özel bir aile yemeği fırsatıyla ziyaret edebildim.
Bahçe düzenlemesinden tuttun da dekoruna mutfağına, personelinden restoran şefine kadar her şey size iyi bir akşam geçireceğiniz izlenimini önceden veriyor.
***
Dün resmi açılışını yapan restorandın müdürü yakın arkadaşım Sadem Tosun. İşletme sahiplerinin Sadem’i bu iş için görevlendirmeleri, konuya ne kadar iyi hakim olduğunu gösterir. Sadem Tosun, benim gözümde bu şehirde yiyecek ve içecek alanında en iyi eğitimi almış, aynı zamanda kendisini en iyi geliştirmiş gençlerdendir.
Jack Steak’in masalsı dekorunu görünce, neden daha önce burada yemek yemedim diye hayıflandım açıkçası.
Bu restoranın hayata geçmesi ve Sakaryalıların İstanbul’daki iyi bir et restoranında bulacağı kaliteyi bulabilmeleri için çok uğraşıldığını bizzat biliyorum. Harika bir yıldızlı gökyüzü efekti veren tavan süslemesi olsun, kütüklerden özel olarak hazırlanan masaları olsun, hatta lavaboların bile nasıl büyük bir titizlikle hazırlandığını biliyorum. Sonucun mükemmel olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
***
Ağaç kütüğünden yapılmış ihtişamlı masaya oturur oturmaz daha önce pek rastlamadığınız bir akşam yemeği deneyimine başlıyorsunuz. İyi eğitim almış, güler yüzlü garsonların önünüze koyduğu deri kaplama özel basım menü adeta insanın aklını başından alıyor. Sadem’den öğrendiğime göre, menüde kullanılan fotoğrafların tamamı Jack Steak mutfağında hazırlanan yemeklerin fotoğrafları. Özel katalog çekimi yapılarak menü hazır edilmiş. Yani menüde gördüğünüz tabağın aynısı masanıza geliyor. Birçok restoranın yaptığı gibi menü fotoğrafları internetten, yemek bizim mutfaktan olmuyor. Sürprize yer yok!
***
Siz, oldukça kalın olan menüde ne yiyeceğinize karar vermeye çalışırken muhtemelen kaybolacaksınız. Size tavsiyem yemeğinizi seçene kadar şarküteri ürünü mezelerden tatmanız. Bayılacaksınız! Nasıl bir et yiyeceğinize karar veremediniz mi? Hiç sorun değil, garsona sorun size o etin şeceresini çıkarsın. Yine mi olmadı, bırakın kararı Sadem versin. Pişman olmazsınız, ben öyle yapıyorum!
Restoranda yerli et kullanılıyor. Ana olarak dört tedarikçileri var. Ama iyi et olduğu zaman tedarikçiler dışında da et alınıyor, ülkenin neresinde olursa olsun getirtiliyor. Etler gerektiği gibi bekletildikten sonra pişim aşamasına alınıyor.
Özel soslar ve baharatlar Jack Steak’in güçlüğü olduğu bir diğer yönü.
***
Bu kadar yemekten bahsettikten sonra müsaade edin, naçizane bir-iki tavsiyede bulunayım. Şatobiryan’ı kesinlikle es geçmeyin. Eğer kuzu düşkünüyseniz Kral Tacı (kuzu kaburgası) harika bir tercih olacaktır. Ama benim gibi dolu dolu etten yanaysanız kesinlikle ve kesinlikle T-Bone Steak…
Üzerine de bir kızarmış dondurma oldu mu, her şey mükemmel olacaktır… 
(26.07.2015 / Bizim Sakarya Gazetesi) 

3 Ağustos 2015 Pazartesi

YENİ TÜRKİYE SAKARYA’YI DA GÖRECEK Mİ?

Türkiye’de seçimlerin en eğlenceli kısmı nedir diye sorsalar. Hiç düşünmeden iktidar partisi derim.
Neden?
Çünkü nasıl oluyorsa AK Parti iktidarı her seçimlere muhalefet partisi gibi girmeyi başarıyor.
Son 10 küsur yılda yarım düzineden fazla seçim bu havada geçti. Ve AK Parti iktidarının muhalefet partisi gibi meydanlarda boy gösterme stratejisi başarılı sonuçlar veriyor.
AK Parti’nin 7 Haziran seçimlerinin ana sloganı da yine Yeni Türkiye.
Çok başarılı bir slogan, ama yeni iktidara gelecek bir muhalefet partisi için hazırlanmış gibi duruyor. Yeni diyor, yani mevcut olandan farklı bir tablo çiziyor. Belki bilerek belki bilmeyerek mevcut tablonun iyi olmadığını iktidar partisi kabul etmiş oluyor.
Kendi eliyle yönettiği bir ülkeyi yine kendisinin değiştireceğini ileri sürüyor. Yani lafın kısası kendi pisliğini kendisi temizleme iddiasında.
                                                        ***
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun kamuoyuna duyurduğu Yeni Türkiye Sözleşmesi’nde şöyle bir madde var: “Devlet mekanizmaları toplum üzerinde egemenlik kurma araçları değildir. Bütün bu mekanizmalar milletin emrindedir. Yani amir olan millettir, memur olan devlettir. Meşruiyetini milletten almayan ve milletin denetimine açık olmayan hiçbir gücün, cuntanın, vesayet odağının, paralel yapının veya bürokratik seçkinciliğin külli ya da kısmi egemenliği kabul edilemez.”
Bunlar sıradan bir insanın sarf ettiği cümleler değil.
2002 yılından bu yana Türkiye’yi tek başına yöneten AK Parti’nin Genel Başkanı, Başbakan söylüyor.
Şeytanın avukatlığını yapıyorum.
Demek ki, 12 yıldır bir şekilde devlet mekanizmaları toplum üzerinde baskı kurulması için kullanılıyor.
Kullanmasalardı efendim, devlet sen değil misin? Neden kullandırttın?
Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.
Şimdi Yeni Türkiye ambalajıyla bundan daha farklı bir yönetim olacağından nasıl emin olabilir vatandaş? Paralel diye adlandırdığınız dini cemaat yerine paralel olmayan cemaatlere bu devlet mekanizmasını teslim etmeyeceğinizin garantisi nedir?
***
Seçime sayılı günler kala Sakarya’da da AK Partili siyasiler Yeni Türkiye sloganı altında söylemlerde bulunuyor. Sakarya’yı doğrudan ilgilendiren projeler yerine yüksek perdeden Yeni Türkiye lafları dillendiriliyor. Hatta Yeni Türkiye, Yeni Sakarya sloganları türetiliyor.
Hangi Yeni Sakarya?
Sanırsınız ki, Sakarya’yı şimdiye kadar Patagonyalılar yönetiyordu.
1994 yılından bu yana Sakarya’yı AK Parti ve AK Parti’nin paralel partileri yönetmiyor mu?
Şimdi hangi yenilik kavramından bahsediyorsunuz?
Yeni Sakarya olması gerekiyorsa geçen yıl olsaydı, 1995’te olsaydı mesela. Şimdi Yeni Sakarya diye tamamen reklam kokan bir laf türetmenin ne anlamı var?
Hem hangi Yeni Sakarya olacak acaba seçim sonrası?
Mesela yıllardır çözülemeyen sokak köpekleri sorunu Haziran’da mı bitecek?
Her sağanakta göllete dönüşen şehrin alt yapısı mı yenilenecek?
Bu sorulara cevabınız evet ise ahali şunu sormaz mı; 99’da şehrin bütün alt yapısı çöktü. Bu alt yapıyı sıfırdan yapan dönemin AK Parti’si. O zaman bir kere ama sağlam yapılsaydı, elinizde fırsat vardı.
Hem şehri, hem ülkeyi yap boz mantıyla mı yöneteceğiz.
10 yıl bildiğiniz Türkiye, 20 yıl bildiğiniz Sakarya. Şimdi Yeni Türkiye, Yeni Sakarya… Doğruyu bulmak için daha kaç 10 yıllar gerek size?
                                                        ***
Diye sormaz mı, vatandaş?
Sormaz! 
(06.05.2015 / Bizim Sakarya Gazetesi) 

TÜRKİYE’NİN İNOVASYON VE DİJİTALLEŞMEYE İHTİYACI VAR

Çiçekçilik sektöründe dünya devi olarak kabul edilen Royal FloraHolland, Hollanda’nın kraliyet markasıdır. Uluslararası pazarlara açılmayı ...