Aslında soru çok
basit; belediye otobüsü ile taksi arasındaki fark nedir? Temelde her iki araç
da vatandaşın ‘hareket’ özgürlüğüne yardımcı olmak için vardır. Ancak
oluşturulmuş olan iki yapı arasında büyük farklar olduğu bilinir. Taksi paranız
dahilinde keyfin kahyası istediği yere giderken belediye otobüsünde bu pek
mümkün değildir. Yine de üstüne biraz daha fazla para veriyorsunuz diye taksi
de en nihayetinde sizin şahsi aracınız değildir. Onun sahibi de şofördür ve
onun çizdiği sınırların dışına çıkamazsınız. Belediye otobüsünde ise temelde
toplumsal kuralların korunması daha büyük önem arz eder. Otobüs içerisindeki
her bir yolcunun yaşam alan hakkı vardır ve insani hakları saklı tutulur. Başta
belediye otobüs şoförü de yolculara karşı büyük bir sorumluluk sahibidir.
Belediye otobüsünde
yolculuk eden hiçbir kimse, ‘kardeşim beğenmiyorsan taksiye bin’ diyerek toplu
taşıma aracından yoksun bırakılamaz.
Örnek ise, şoförü hız
limitini aştı için uyaran yolcuya ‘sen de taksiye bin yumuşak yumuşak git’
diyemezsiniz.
Örnek 2 ise, hamile,
yaşlı ve sakat bir yolcuya yer vermeyip ‘ben oturdum sen de taksi kullan,
koltuğu ilk gelen kapar’ diyemezsiniz.
Örnek 3 ise, belediye
otobüsünde bangır bangır müzik dinlendiği zaman, ‘ben istediğimi dinlerim,
beğenmiyorsan taksiye bin’ denilemez.
***
Bu kadar boş lakırdı
etmemin sebebine gelince…
Sanırım artık
günümüzde herkes internet üzerinden sosyal paylaşım ağalarını kullanıyor.
Onlardan Türkiye’de en popüler olanı da facebook. Facebook’taki sosyal paylaşım
gruplarını bilirsiniz. O grupları belediye otobüslerine benzetirim. Bir dolu
insan aynı araca biner ve belli bir hedefe doğru yolculuk edilir. O belediye
otobüsünün şoförü de grubun kurucusu olan kişidir. Otobüs içerisindeki kuralları
belirler; aynı zamanda yolcuların taleplerini ve şikayetlerini de gözden
geçirmek zorundadır. Toplumda birlikte yaşamanın ana prensibi budur; sanal
ortam da olsa bu kural temelde değişmez.
***
Ancak, dün sabah
facebook’ta bir grup yöneticisiyle (şoför) kavgaya tutuştuk. Ben grubun bir
yolcusu olarak kendisine yönelik ‘eleştirim’ oldu. Grup şoförünün benim
eleştirime yönelik tavrı çok ilginçti; “Beğenmiyorsan ayrıl!!!!”
***
Böyle bir tavır beni
çok şaşırtmadı aslında. Toplumsal bir hastalık boyutunda sürdürdüğümüz bir yapı
bu. O kadar ki, ‘Ya sev, ya terk et’ diye bir slogan bu topraklarda yıllarca
söylendi. Değişiklik isteyen, uyarıda bulunan, daha iyi için mücadele etmek
isteyen her kesimin istekleri ‘kardeşim beğenmiyorsan git’ diyerek kulak arkası
edildi, ediliyor ve korkarım edilmeye de devam edecek.
***
Facebook şoförü ile
aramızda geçen küçük tartışmayı sizler için özetleyeyim.
Sabah kahvemi
yudumlarken en büyük zevkim facebook sayfama göz atmaktır. Sakarya Rock
Etkinlikleri adını taşıyan ve benim de üye olduğu grubun, Radyo Mega’nın
sayfasını beğendiğini gördüm. Radyo Mega ile bir problemim yok tabiî ki. Herkes
istediği müziği dinleye bilir, ama arabesk çalan bir radyo istasyonunu Rock müzik
dinleyicisine hitap eden bir grubun beğenmesi tuhaf bir durum. Bunun üzerine
ben de konuşma özgürlüğümü kullanarak, ‘Oldu olacak KRAL FM’i de beğenin, tam
olsun. Biraz Rock ile alakalı işler yapmaya ne dersiniz?’ diye yorum yazdım.
Yorumumu yaptım ve
Rammstein’in İstanbul konser görüntüleri eşliğinde güne hazırlanmaya devam
ettim. O esnada grubun yöneticisi (şoför), ‘yazdığınız yorumlara dikkat edin’
diye mesaj attı. Ben ilk başta iplemedim. O yazmaya devam etti; açıklamasını
yapmak istedi. Bir arkadaşı radyoda işe başlamış onun için ‘beğendi’ tuşunu
tıklamış. Bana ne!!! Kendi kişisel sayfandan beğen, neden Rock müziğe hitap
ederken arabesk çalan radyoyu beğeniyorsun, kıvamında bir söz söyledim. Karşı
taraftan tarihi cevap geldi: “Beğendim kardeşim, istemiyorsan ayrıl gruptan.”
Kimin ayrılması
gerekiyor acaba…
KIRKPINAR POPCORN AKŞAMLARI
Sapanca
Belediyesi’nin nazik davetini değerlendirerek 4. Kırkpınar Sanat Akşamlarına
katıldık. 3 yıldır çeşitli sebeplerden dolayı katılma imkanı yakalayamadığımız
etkinlikleri bu yıl yakından takip etmeyi planlıyoruz. Çok başarılı
organizasyonlar yapıldığını belirtmeye gerek yok sanırım. Bu hususta emeği
geçen herkese sanat sevenler adına teşekkür etmeden geçemeyiz.
Cuma akşamı Can
Gürzap ve Nurseli İdiz’in başrollerini paylaştığı Evliliğe Gelince isimli oyun
başarılı bir performansla sahnelendi.
Aslında, açık havada
tiyatro izlemeye alışık birisi değilim. Cuma günü izlediğim oyun bugüne dek
açık havada izlediğim ikinci oyundu.
Ancak ilkini unutmam
mümkün değil… Bu vesileyle o oyunu tekrar hatırladım. 1999 yılında İzmir
Bornova parkı içerisinde ‘Gurbet Kuşları’ diye bir oyunu izleme şansını elde
etmiştim. İlyas Salman’ın oynadığı oyun, daha sonra İsveç’e yapacağım seyahatte
hiç aklımdan çıkmadı. İsveç’ten koşa koşa sevgili vatanım Türkiye’ye geri
dönmemde o gece yıldızlar altında izlediğim İlyas Salman’ın ‘Gurbet Kuşları’
oyunun etkisi çok büyüktür.
***
Ilık rüzgar
esintisiyle yıldızların altında sahnede yıldızları izlemek Kırkpınar’da
mükemmel bir his. Daha önce görme şansım olmayan sahne ve salon harika bir
durumda. İzleyicinin görüş alanı mükemmel, sahne oldukça geniş ve rahat oyun
sahnelenecek bir yer. Oyuncuların yaka mikrofonu kullanması iyi düşünülmüş bir
hareket, dış seslere rağmen seyircilerin konsantrasyonu bozulmuyor.
Ancak yüksek sese
rağmen sıkıntı yaratan tek konu, salon içerisindeki patlamış mısır makinesi.
Her ne kadar üstü açık da olsa Kırkpınar Açık Hava Tiyatrosu da bir salon ve
tiyatro salonu içerisinde kafeteryaya ilk defa rastladık. Üzücü bir durum…
Perde arasında çalıştırılan patlamış mısır makinesi ikinci perdenin ortasına
kadar ses çıkartmaya devam ediyor. Kafenin buzdolabı ise oyun boyunca susmak
bilmiyor.
Sanırım organizatörler bu durumu dikkate alacak ve kafe bölümünü salonun
dış tarafına taşıyacaktır. Böyle bir vaziyet gösterilerde ara verildiği zaman
salon çıkış ve girişlerindeki yığılmayı da önleyecektir.
(Bizim Sakarya Gazetesi / ARŞİV)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder