17 Eylül 2016 Cumartesi

BOL PALAMUTLU GÜNLER

Sapla samanın birbirine karıştığı bir referandum sürecini geride bıraktık. Soydu, soptu, Yüce Divandı, terördü, terörist başıydı derken zaten anayasa paketinin içeriği unutuldu. Referandum oylaması partilerin tabanına çekildi. Sonuçta görünen tabloda kazanan AKP ve CHP olurken MHP büyük bir oy kaybına uğradı. 
*** 
Şimdi işi analiz etme ve vatandaşın sabahlara kadar yorum dinleme zamanı. Halk iradesini ortaya koydu, demokrasi kazandı yorumları yapılacak. Katılım oranı yüzde 77’de kaldı. Yüzde 23’lük bir kesim sandığa gitmedi. Bu oran rakamsal olarak bazı Avrupa ülkelerinin toplam nüfusuna tekabül eder. Bu bir parti oylaması değildi; o yüzden sandığa gitmeyenleri önemsemiyorum diyemezsiniz. Onların da görüşleri önemlidir, sandığa gitmemek de bir tercihtir. (Bu kısımda hemen DBP’nin boykotuna laf etmek gerek. Söylemeye çalıştığım şey Osman Baydemir’in tersten görmek istediği ‘boykot’ mantığı değil.) Çünkü Anayasa metinleri toplumsal kontratlardır. Yüzde 23’lük seçmen oranı sandığa gitmemekle anayasa değişiklik paketini onaylamamış olmadı mı? Eğer durumu böyle görürseniz ve hayır diyen yüzde 42’inin üstüne bunu eklerseniz elinizde yüzde 65 gibi bir oran oluşuyor. Sonuç, toplam seçmenin yüzde 65’inin hayır dediği bir anayasa kabul edilmiş oluyor. 
Bunun tam tersi de mümkün tabi ki, sandığa gitmeyen yüzde 23’lük kesim evet de diyebilirdi. O zaman da evet cephesi yüzde 81 olurdu. Bunu kestirmek zor… 
*** 
Zaten bütün hesapların birbirine karıştığı, sonucun nasıl değerlendirilmesi gerektiğini karıştırdığımız bir referandum sonucu elimizde. Anayasalar toplumsal metinlerdir. Sandığa giden seçmenin yüzde 42’sinin hayır dediği bir anayasa metninin toplumsal bir kontrat olduğunu söylemek de biraz güç. 
Hayır, diyenlerin darbe destekçisi olarak lanse edildiği bir propaganda süreci sonunda seçmenlerin yüzde 42’si darbeci mi oluyor? Veya sırf 2 tane maddeye hayır dememek için değişiklik paketinin tamamına evet diyen kişi Anayasanın tamamını mı kabul etmiş oluyor? 
*** 
Memlekette son dönemlerde tartıştığımız ve konuştuğumuz her şey sert siyasi çizgiler taşıyor. Referandum sürecinde taraf-bertaraf / konsomatris tartışmalarına bakın. Geçiniz efendim siyasi tartışmaları geçen kış ‘domuz gribi aşısı’ skandalına bakın. Tartışmalar, kavgalar öyle bir noktaya geldi ki, iktidar yanlıları aşı yaptırdı, muhalefet aşı yaptırmadı. Artık her konuyu siyasi rengimize göre algılamayı kanıksar olduk. Muhalif kanat da iktidar kanadı da her konuda karşıdakine ders vermek hevesi içerisinde. 
*** 
Sapla samanın birbirine karıştığı bir referandum sürecini geride bıraktık dedik. Propaganda döneminde meydanlarda konuşulan ağırlıklı konuları hatırlayınız. Onu geçtik, oy kullanan seçmenin yüzde kaçı anayasa değişiklik paketini inceledi, okudu ve anladı? Neye göre oy kullanıldı, aslında Türk halkı neyi oyladı? 
*** 
Referanduma bir ay kala (12 Ağustos) Ordu İHA’nın yaptığı bir haber aklımdan çıkmaz. Haberin başlığı şöyleydi: 
BOL PALAMUT BEKLEYEN BALIKÇILAR REFERANDUMDA "EVET" DİYECEK 
Haber metinden alıntı yapalım: “1 Eylül'de açılacak balık sezonu için son hazırlıklarını yapan Karadenizli balıkçılar, bu sene bol palamut olacağının işaretini aldıklarını belirterek, 12 Eylül'de yapılacak olan referandumda "Evet" diyeceklerini açıkladı.” 
Gazetecileri karşısında gören balıkçı hızını alamamış ve Anayasa Değişiklik Paketiyle ilgili şu analizi de yapmıştı: “Afiyetle bol bol taze balıktan yiyeceğiz. Balıkçılar olarak biz de referandumda 'evet' diyoruz çünkü şartları görüyoruz. Türkiye'nin düzenini görüyoruz, huzur görüyoruz. Allah'ın izniyle Türkiye balıkçılığı da daha iyi olacak ve biz halkımıza bol bol balık yedireceğiz. Elimizden geleni Türkiye balıkçısı olarak tayfamızla, kaptanlarımızla mücadele edeceğiz” 
*** 
Dün seçim sonuçlarını takip ederken Ordu Fatsa’daki bu balıkçı aklıma düştü. Ülkenin plajlı sahil şeridi anaysa değişikliğine hayır derken, bu sahil kıyısı ne demişti diye merak ettim. Fatsa’da evet oylarının oranı yüzde 60. Balıkçıların da istediği gibi sandıktan evet çıktığına göre, bol palamutlu günler bizi bekliyor demek ki… 
Afiyet olsun! 

(Bizim Sakarya Gazetesi / ARŞİV)

6 Eylül 2016 Salı

NO WAY TO COUP!

We will not renounce from Democracy the National Willpower.
Turkish Nation have claimed their willpower, future, democracy, President and all political parties at July 15th night against coup attempt of a traitor group inside the army.
Turkish Nation say Stop! to the coup attempt, invasion plan of a traitor group with military uniforms and dark ambitions of enemies however people show an example of peerless struggle and made history. We remember the martyrs of democracy who made shield their chests to military tanks, and we want to send our thankfulness to our gratitude to our veterans.

As written in our National Anthem ‘Don’t Afraid!’ This huge nation didn’t afraid and we proud of with each people in Turkey.
For many years FETÖ (Gulenist International Terroristic Organization) lived as a poisonous ivy surrounding the state and the people. At 15th of July the real target of Gulenist terroristic organization - destroying nation and state- came in to the open. Turkish Nation has reversed this dark target.
People fill the streets at 15th July night and they did not leave empty the squares against military tanks and other attacks. People stand on during 27 days in name of ‘democracy duty’ and also industrial representatives contributed this duty as well.
We know very well that the flowers open only in a democracy, plants only get green in democracy. Without democracy oxygen plants are doomed to fade. And we also aware of our development as industry is possible with democratic situation with strong financial situation in a stable political order. We can not accept the military violence instead of National Willpower.
For our future and even for our sector, we will not give up the National Willpower and democracy.

No way to coup! 
(PLANT Magazine No:20 / Editorial)

DARBEYE GEÇİT YOK!

Demokrasiden, milli iradeden geri dönüş yok.
15 Temmuz gecesi bu millet kendi iradesine, geleceğine, demokrasisine, Cumhurbaşkanına ve tüm siyasi partilere sahip çıktı.
Cuntaya, darbeye, asker üniformasına gizlenmiş hain çetenin istila planlarına, karanlık emellerine ‘dur’ diyen Türk Milleti tarihe geçen bir mücadele örneği gösterdi. Tankların karşısında göğsünü siper ederek, kendi canını hiçe sayan demokrasi şehitlerimizi şükranla anıyoruz. Gazilerimize minnet duygumuzu sunuyoruz.
Milli şairimizin İstiklal Marşı’nda seslendiği gibi ‘korkmayan’ bu büyük millet sadece ve sadece bizim, hepimizin göğsünü kabartabilir. 

Yıllarca zehirli bir sarmaşık gibi devleti saran FETÖ terör örgütü, 15 Temmuz akşamı gerçek niyetini ayan beyan ortaya koyarak bu vatanı, bu milleti ve Cumhuriyet’i yok etmenin hesabını yapmıştır. Türk Milleti’nin sağlam iradesi bu karanlık hesapları bozmuştur.
15 Temmuz gecesinde, milletin olan meydanları dolduran halk, tanklara geçit vermeyerek meydanları boş bırakmadı. 27 gün boyunca meydanlarda demokrasi nöbeti tutan milletimize elbette sektör temsilcilerimiz de katkı sağladı.
Başta İstanbul Ağaç ve Peyzaj A.Ş ile Ankara ANFA kurumları ile sektördeki firmalar ve belediyelerin park bahçeler müdürlükleri çalışanları demokrasi nöbetlerine büyük bir bağlılıkla iştirak ettiler. Hepsine sektörümüz adına tek tek teşekkürlerimizi iletiyoruz.
Biz, şunu çok iyi biliyoruz ki; çiçekler ancak demokrasilerde açar, bitkiler ancak demokrasilerde yeşile bürünür. Demokrasi oksijeninden mahrum kalmış bitkiler solmaya mahkumdur… Ve biz, sektör olarak şunu çok iyi biliyoruz ki, sektörümüz ancak demokraside, ancak güçlü ekonomik ortamda, ancak istikrarlı siyasi düzende büyüyebilir.
Demokrasi bizim sektörümüzün en önemli can suyudur. Demokrasi’nin sekteye uğratılmış olmasını düşünmek dahi istemiyoruz. Milli iradenin yerini askeri yönetimin almış olmasını asla ve asla kabullenemeyiz.
Geleceğimiz için, sektörümüz için demokrasiden, milli iradeden vazgeçmek yok.

Darbeye geçit yok!
(PLANT / 20. sayı editör) 

1 Eylül 2016 Perşembe

BELEDİYE OTOBÜSÜ İLE TAKSİ ARASINDAKİ

Aslında soru çok basit; belediye otobüsü ile taksi arasındaki fark nedir? Temelde her iki araç da vatandaşın ‘hareket’ özgürlüğüne yardımcı olmak için vardır. Ancak oluşturulmuş olan iki yapı arasında büyük farklar olduğu bilinir. Taksi paranız dahilinde keyfin kahyası istediği yere giderken belediye otobüsünde bu pek mümkün değildir. Yine de üstüne biraz daha fazla para veriyorsunuz diye taksi de en nihayetinde sizin şahsi aracınız değildir. Onun sahibi de şofördür ve onun çizdiği sınırların dışına çıkamazsınız. Belediye otobüsünde ise temelde toplumsal kuralların korunması daha büyük önem arz eder. Otobüs içerisindeki her bir yolcunun yaşam alan hakkı vardır ve insani hakları saklı tutulur. Başta belediye otobüs şoförü de yolculara karşı büyük bir sorumluluk sahibidir.
Belediye otobüsünde yolculuk eden hiçbir kimse, ‘kardeşim beğenmiyorsan taksiye bin’ diyerek toplu taşıma aracından yoksun bırakılamaz.
Örnek ise, şoförü hız limitini aştı için uyaran yolcuya ‘sen de taksiye bin yumuşak yumuşak git’ diyemezsiniz.
Örnek 2 ise, hamile, yaşlı ve sakat bir yolcuya yer vermeyip ‘ben oturdum sen de taksi kullan, koltuğu ilk gelen kapar’ diyemezsiniz.
Örnek 3 ise, belediye otobüsünde bangır bangır müzik dinlendiği zaman, ‘ben istediğimi dinlerim, beğenmiyorsan taksiye bin’ denilemez.
***
Bu kadar boş lakırdı etmemin sebebine gelince…
Sanırım artık günümüzde herkes internet üzerinden sosyal paylaşım ağalarını kullanıyor. Onlardan Türkiye’de en popüler olanı da facebook. Facebook’taki sosyal paylaşım gruplarını bilirsiniz. O grupları belediye otobüslerine benzetirim. Bir dolu insan aynı araca biner ve belli bir hedefe doğru yolculuk edilir. O belediye otobüsünün şoförü de grubun kurucusu olan kişidir. Otobüs içerisindeki kuralları belirler; aynı zamanda yolcuların taleplerini ve şikayetlerini de gözden geçirmek zorundadır. Toplumda birlikte yaşamanın ana prensibi budur; sanal ortam da olsa bu kural temelde değişmez.
***
Ancak, dün sabah facebook’ta bir grup yöneticisiyle (şoför) kavgaya tutuştuk. Ben grubun bir yolcusu olarak kendisine yönelik ‘eleştirim’ oldu. Grup şoförünün benim eleştirime yönelik tavrı çok ilginçti; “Beğenmiyorsan ayrıl!!!!”
***
Böyle bir tavır beni çok şaşırtmadı aslında. Toplumsal bir hastalık boyutunda sürdürdüğümüz bir yapı bu. O kadar ki, ‘Ya sev, ya terk et’ diye bir slogan bu topraklarda yıllarca söylendi. Değişiklik isteyen, uyarıda bulunan, daha iyi için mücadele etmek isteyen her kesimin istekleri ‘kardeşim beğenmiyorsan git’ diyerek kulak arkası edildi, ediliyor ve korkarım edilmeye de devam edecek.
***
Facebook şoförü ile aramızda geçen küçük tartışmayı sizler için özetleyeyim.
Sabah kahvemi yudumlarken en büyük zevkim facebook sayfama göz atmaktır. Sakarya Rock Etkinlikleri adını taşıyan ve benim de üye olduğu grubun, Radyo Mega’nın sayfasını beğendiğini gördüm. Radyo Mega ile bir problemim yok tabiî ki. Herkes istediği müziği dinleye bilir, ama arabesk çalan bir radyo istasyonunu Rock müzik dinleyicisine hitap eden bir grubun beğenmesi tuhaf bir durum. Bunun üzerine ben de konuşma özgürlüğümü kullanarak, ‘Oldu olacak KRAL FM’i de beğenin, tam olsun. Biraz Rock ile alakalı işler yapmaya ne dersiniz?’ diye yorum yazdım.
Yorumumu yaptım ve Rammstein’in İstanbul konser görüntüleri eşliğinde güne hazırlanmaya devam ettim. O esnada grubun yöneticisi (şoför), ‘yazdığınız yorumlara dikkat edin’ diye mesaj attı. Ben ilk başta iplemedim. O yazmaya devam etti; açıklamasını yapmak istedi. Bir arkadaşı radyoda işe başlamış onun için ‘beğendi’ tuşunu tıklamış. Bana ne!!! Kendi kişisel sayfandan beğen, neden Rock müziğe hitap ederken arabesk çalan radyoyu beğeniyorsun, kıvamında bir söz söyledim. Karşı taraftan tarihi cevap geldi: “Beğendim kardeşim, istemiyorsan ayrıl gruptan.”
Kimin ayrılması gerekiyor acaba…


KIRKPINAR POPCORN AKŞAMLARI

Sapanca Belediyesi’nin nazik davetini değerlendirerek 4. Kırkpınar Sanat Akşamlarına katıldık. 3 yıldır çeşitli sebeplerden dolayı katılma imkanı yakalayamadığımız etkinlikleri bu yıl yakından takip etmeyi planlıyoruz. Çok başarılı organizasyonlar yapıldığını belirtmeye gerek yok sanırım. Bu hususta emeği geçen herkese sanat sevenler adına teşekkür etmeden geçemeyiz.
Cuma akşamı Can Gürzap ve Nurseli İdiz’in başrollerini paylaştığı Evliliğe Gelince isimli oyun başarılı bir performansla sahnelendi.

Aslında, açık havada tiyatro izlemeye alışık birisi değilim. Cuma günü izlediğim oyun bugüne dek açık havada izlediğim ikinci oyundu.
Ancak ilkini unutmam mümkün değil… Bu vesileyle o oyunu tekrar hatırladım. 1999 yılında İzmir Bornova parkı içerisinde ‘Gurbet Kuşları’ diye bir oyunu izleme şansını elde etmiştim. İlyas Salman’ın oynadığı oyun, daha sonra İsveç’e yapacağım seyahatte hiç aklımdan çıkmadı. İsveç’ten koşa koşa sevgili vatanım Türkiye’ye geri dönmemde o gece yıldızlar altında izlediğim İlyas Salman’ın ‘Gurbet Kuşları’ oyunun etkisi çok büyüktür.
***
Ilık rüzgar esintisiyle yıldızların altında sahnede yıldızları izlemek Kırkpınar’da mükemmel bir his. Daha önce görme şansım olmayan sahne ve salon harika bir durumda. İzleyicinin görüş alanı mükemmel, sahne oldukça geniş ve rahat oyun sahnelenecek bir yer. Oyuncuların yaka mikrofonu kullanması iyi düşünülmüş bir hareket, dış seslere rağmen seyircilerin konsantrasyonu bozulmuyor.
Ancak yüksek sese rağmen sıkıntı yaratan tek konu, salon içerisindeki patlamış mısır makinesi. Her ne kadar üstü açık da olsa Kırkpınar Açık Hava Tiyatrosu da bir salon ve tiyatro salonu içerisinde kafeteryaya ilk defa rastladık. Üzücü bir durum… Perde arasında çalıştırılan patlamış mısır makinesi ikinci perdenin ortasına kadar ses çıkartmaya devam ediyor. Kafenin buzdolabı ise oyun boyunca susmak bilmiyor.
Sanırım organizatörler bu durumu dikkate alacak ve kafe bölümünü salonun dış tarafına taşıyacaktır. Böyle bir vaziyet gösterilerde ara verildiği zaman salon çıkış ve girişlerindeki yığılmayı da önleyecektir.
(Bizim Sakarya Gazetesi / ARŞİV)

TÜRKİYE’NİN İNOVASYON VE DİJİTALLEŞMEYE İHTİYACI VAR

Çiçekçilik sektöründe dünya devi olarak kabul edilen Royal FloraHolland, Hollanda’nın kraliyet markasıdır. Uluslararası pazarlara açılmayı ...