23 Şubat 2016 Salı

ÖLÜM

Hayatın en büyük realitesi ölüm, doğu toplumlarında her gün her an insanların karşısında Davut heykeli gibi dimdik durur. Ölüm, hayatın bir parçası değil bir zarureti gibidir adeta şark topraklarında. Ölümü her gün görür, ölümü her gün tadar, ölümle kol kola bir hayat yaşarsınız.
Ölüm sokakta, ölüm yollarda, ölüm dağlarda, ölüm ovada, ölüm okulda, ölüm karakolda, ölüm kışlada, ölüm evde, ölüm işte, ölüm televizyonda, ölüm edebiyatta, ölüm sohbette, ölüm dualarda…
Batılının ödünün patladığı ölümden biz doğulular fındık fıstık gibi dalga geçeriz.
Galatasaray’ı ölümüne sever, Sneijder için kurban oluruz! Aşkımız için ölür, aşk karşılıksız gelirse ‘ya benim ya toprağınsın’ deriz. Seni sevmeyen ölsün başkan, babında methiyeler düzeriz politikacılara. ‘Öl de ölelim, vur de vuralım’ naraları atarız gaza gelince. Kimileri kefenini giyip düşer yollara, kimileri boynunda yağlı urganla gezer.
Ölümü kabul etmez isek eğer alnımızın ortasına yeriz kurşunu; kurşunu sıkan da yiyen de şerefli olur. Ölüm birileri için şeref, diğerleri için şerefsizlik anlamına gelir.
Ölüm bazen sadece bir rakamdır bazıları için. Otobanın düzlüğüne serilmiş cesetler haber merkezleri için rakamsal boyutuyla değer bulur. Ölüm, hastanede ‘ex’, askerde ‘zayiat’ olarak rapor edilir. ‘İş kazası’ olarak gelir ölüm madende. ‘Tedbirsizlik’ olur ölüm inşaat alanında. Namus için ölür kadınlar, şerefi için ölür erkekler…
Bu topraklarda yaşamayı sevdiğimiz kadar ölümü de severiz.
Ölüm hep yanı başımızda her an ölmeye bir sebep vardır. Ocakta madenci ölür, sokakta eylemci. Trafikte yolcu ölür, hastanede hasta.
Bazan bir çuvalda karlı dağlar aşar ölü bedenler, bazen karayolunda üzerine sadece bir gazete sayfası serilir ölülere. Bazan küçük bir kolide teslim edilir ölü bebekler, bazen bir bombanın parçaladığı bedenler cımbızla tek tek bir araya getirilir.
Ölümün hayatımızdaki randevu yeri olan Acil Servisler bizlerle bu gerçeğin en yakın temas haline geldiği yerler. Benim gibi medikal mesleğine uzak olan insanlar için hastanelerin Acil Servisleri hem umut hem de umutsuzluğun bir arada yaşandığı, çaresizlik ve öfkenin buluştuğu yerler oluverir. Acil Serviste hasta olarak yatmak bir dert, servisin bekleme salonunda hasta yakını olmak başka bir derttir…
***
Pazar akşamı tam da bütün dünyanın ‘Sevgililer Günü’ mutluluğunu yaşadığı anlarda hasta ziyareti için gittiğim Adapazarı Devlet Hastanesi Acil Servisi (Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Merkez Kampüsü) bekleme salonunda insanların yüzüne bakarken bunlar kafamın içinde dolanıyordu.
Ölüm…
Yukarıdan iyi bir haber gelmesi için dua edenler, umutlu bekleyiş içerisinde olanlar. Umutlarını yitirmiş, artık sadece malumun ilanını bekleyenlerin yüz ifadeleri birbirine girmiş vaziyette.
Tam da bu esnada bekleme salonunun dibinden bir sedye geçiriliyor. Acil serviste bekleyen gözler merakla sedyeye yöneliyor. Sedyede Hakk’ın Rahmetine kavuşmuş mevta kefene sarılmış muhtemelen morga götürülüyor. Hasta bakıcılar sedyeyi asansöre doğru itiyor.
Tabiî ki ölüm bir hakikat. Bunu bu memlekette her an her dakika yaşıyoruz zaten. Çoğu zaman ciddiye bile almıyoruz. Belki de ölüme karşı en hassas olduğumuz yer hastanelerin Acil Servisleri. Evet, doktorlar, hasta bakıcıları, teknisyenler, sağlık çalışanları için ölüm her gün içi içe bulundukları mesleklerinin bir parçası olabilir. Ama bizim için durum pek öyle değil. Demem o ki, ölümü / cansız bedenleri Acil Servis kapısında kötü haber bekleyen, umutlu haber bekleyen insanların gözüne sokmasanız! Bozuk olan moralleri daha fazla bozmasanız!
Acil Servis ile Morg arasında özel bir asansör bulunsa ve mevtaları mümkün oldukça daha az hasta yakını (hasta) görse daha iyi olmaz mı? 
(Bizim Sakarya Gazetesi / 17.02.2016)

18 Şubat 2016 Perşembe

0. TÜNEL GEÇİŞLİ KAVŞAK

Adnan Menderes Caddesi’ne 4 yıl önce yapılan 1. Tünel Geçişli Kavşak, proje aşamasından itibaren şehir gündeminden hiç düşmedi. Bugün kavşakla ilgili iki önemli gelişme var. Birincisi ve en önemlisini gazetemiz Levent Eriş imzasıyla duyurdu. 
Kavşaktan dolayı mağdur olan bölge esnafı hukuksal mücadele başlatmak istiyor ancak yeterli maddi destek bulamadıkları için bu istekleri murada eremiyor. Esnaf, Kavşaktan şikayetçi ve kapatılması için bin 500 imza toplamış. İmza kampanyasını yürüten 12 yıllık nalbur esnafı Sadullah Adatepe, bu kadar çok kişi bu kavşaktan şikayetçiyse o zaman mahkeme açalım, demiş. Demiş ama sadece kendisi demekle kalmış. Zira mahkeme için hiç kimse elini cebine sokmaya yanaşmıyormuş. Adatepe, “Birkaç saygın esnaf ve tüccar dışında bu konuya ilgi gösteren olmadı. Para nedeniyle bilimsel rapor hazırlatmayı bile başaramadık. Bu durumda da dava açamayacağız” diyor. 

*** 
İkinci gelişme ise Büyükşehir Belediyesi Kavşakla ilgili yeni bir proje üzerinde çalıştığı yönündeki gelişme. Yenigün gazetesinin haberine göre, Büyükşehir Belediyesi Ulaşım Daire Başkanlığı, Geçit üstündeki Kavşak ile Bosna Anıtı ve Yunus Market önündeki dönüş kavşaklarını yeniden ele alacakmış. Ulaşım Daire Başkanlığı neden böyle bir şey yapacakmış? Aynen haberden aktaralım: “Trafiği rahatlatsın diye yapılan geçit amacına uygun hale getirilecek. Bizim amacımız trafiğin burasının amacına göre sağlıklı akışıdır. Biz bunu yapacağız. Geçit altı ve üzerinde kimse geçitte beklemeyecek.”  Belediye yetkilileri bu açıklamayla bir kez daha yapılan çalışmanın amacına uygun yapılmadığını kabul etmiş oldu. Amaç, trafiği rahatlatmak iken Tünel Geçişli Kavşak trafiği iyice içinden çıkılmaz bir hale sokmuş ve bölgedeki esnafın ticari hayatını da bitirme noktasına gelmiştir. 4 yıl içerisinde caddede 150’yi aşkın iş yeri kepenk kapatmak zorunda kaldı. 
*** 
Bugün her kesimin kabul ettiği sorun Tünel Geçişli Kavşak’tır. Esnafa göre, çözüm Kavşağın kapatılması. Belediye yetkililerine göre ise trafik akışının düzenlenmesi. Belediye trafik akışını sinyalizasyon çalışmasıyla çözmeye çalışıyor. Beyhude bir çaba. Çünkü Tünel Geçişli Kavşak önünde bulunan ‘1’ rakamı zaten bu projenin sadece bir başlangıç temeli olduğunu simgeliyor. 2006 yılında yapılan çalışmalarda 3 adet Tünel Geçişli Kavşak düşünülüyordu. Bunlardan ikisi SSK Kavşağı ve Yeni Cami Kavşağını kapsayacaktı. Ancak bu üç kavşak düzenlemesi yapıldığı takdirde bugün sorun olan Tünel Geçişli Kavşak işlevlik kazanacaktı. Resmi belediye görüşü bu yöndeydi. Bunu kabul etmek mümkün gibi görünmüyor. Bir tek Kavşağın başımıza açtığı iş, üç kavşak devreye girdiğinde bir felakete dönüşecekti. Neyse ki olmadı. 
*** 
Sakarya üç ayaklı bir felaketten kurtuldu ancak, canavarın tek ayağı şehrin göbeğini kilitlemiş vaziyette. Belediye yetkililerine yakışan, daha önceden yapılan planların hatalı olduğunu kabul etmek ve Tünel Geçişli Kavşak önünde bulunan ‘1’ rakamını ‘0’ ile değiştirmek olacaktır. Bugün artık, tünelin kapatılmasının teknik ve maddi olarak mümkün olduğu ortaya çıkmıştır. Burasını muhafaza ederek düzenlemeye çalışmak boşa zaman kaybettirecektir. Esnaf, sivil toplum kuruluşları ve vatandaşlar kapatılması gerektiğini ifade ettiklerine göre. Kapatılması için bin 500 imza toplandığına göre. İllaki mahkeme açılmasını beklemeye gerek yok. Sonuç itibariyle Belediyeler vatandaşına hizmet yerleri değil mi? Bin 500 kişinin istediği hizmet bu yönde; Kavşak kapatılsın. İstenilen hizmet, sinyalizasyon çalışması değil. 

(Bizim Sakarya Gazetesi / ARŞİV)

16 Şubat 2016 Salı

SAPANCA’YA SES BARİYERİ GEREK

Otoban boyunca uzanan şeffaf materyalden bir set dikkat çekiyordu. Güneş panelleri gibi dik bir şekilde uzayan yapının n’olduğunu çözmeye çalışırken yanımdaki adam ‘Ses bariyeri’ dedi. Otobandaki gürültünün otoban kenarında bulunan yerleşim yerlerine ulaşmasını engellemek veya rahatsız edici gürültüyü en aza indirmek için kullanılan bir yapıymış. Almanya – Hollanda arasında uzanan otobanda yer yer uzay üssü vari bir görünüm veren bu ses bariyerleri özellikle kavşak ve köy kenarlarında konuşlandırılmış.
Ses bariyeri konusunda ne denli cahil olduğumu kavradığım anda bizde buna benzer yapıları bazı tren yollarında gördüğümü hatırladım. Ses bariyerinin tam olarak ne işe yaradığını inceleme açlığı da içimde belirginlik gösterdi.
Ses bariyerleriyle ilgili genel tanım kabaca şöyle; “İçerideki sesin dışarı ve dışarıda bulunan sesin içeri girmesini en iyi derecede engelleyen ürünler birer ses bariyeridir. Sesin iç ve dış aktarımını bu sayede en aza indirebilirsiniz.”
Çok basitçe anlatmak gerekirse; binalarda uygulanabilen ses yalıtımı açık havada yollarda, otobanlarda ve demiryollarında da uygulanabiliyor. Böylelikle nasıl ki, ses yalıtımlı odada bangır bangır bateri çalan komşunun çocuğu sizi rahatsız etmiyorsa evinizin dibinden geçen otobanın gürültüsü de sizi daha az rahatsız edecektir.
***
Ses bariyerlerini görünce ve faydasını öğrenince aklıma ilk olarak Sapanca ve TEM geldi. Sapanca ve Kırkpınar hem İstanbul hem de Sakarya’nın bahçesi olarak düşünülerek inşa edilmiş şehirler. Ne yazık ki Sapanca ve Kırkpınar’ın yüzünde çirkin bir hançer yarası var. İşte bu yara TEM Otobanıdır. Hafta sonları biraz huzur bulmak, biraz sakinleşmek için gittiğiniz Sapanca’da ‘vızır vızır’ trafik sesi size rahat vermiyor. Konaklama fiyatları çok yüksek olan butik otellerde otobanın sesinden uyumanız mümkün olmuyor. Piknik için gitseniz otoban başınızda ince bir sızı bırakır! Şimdilerde bu otoban gürültüsüne yüksek hızlı tren gürültüsü de eklendi. İleriye doğru tren seferlerinin artış göstereceğini de unutmamak gerek.
***
Sapanca’nın bugün TEM otobanından dolayı yaşadığı sıkıntıları ANAP hükümeti döneminde çevreciler bangır bangır bağırdılar zamanında. Ama iktidar bu çevrecileri ve muhalifleri dinler mi, dinlemedi tabii!!! Şimdi TEM’in ceremesini çevreci ve muhalif(!) olmayanlar çekiyor.
Hatanın neresinden dönülse kardır, derler. Ama Sapanca için kar oluşacak bir durum kalmadı artık. Sadece zararı hafifletme çabası içerisinde olabiliriz. Bugün Sapanca gölü, yeşilliği ve konumuyla çok büyük bir rahatlığıyla Türkiye’nin Toskana’sı olabilirdi. Ama şu anda otobanın avantajıyla İstanbullu zenginlerin günü birlik ‘kaçamaklarından’ öteye geçemiyor!

***
TEM Otobanının gürültü dezavantajını hafifletmek için Sapanca’da yerel yönetimlerin acil ve güçlü bir çalışma içerisine girmeleri gerekiyor. Öncelikle Sapanca için ‘Gürültü Haritalaması’ çıkartılmalı. ‘Gürültü Haritalama’ nedir? Gürültü probleminin tespiti için yapılan bir çalışmadır. Gürültü haritası ile Sapanca’daki gürültü kaynakları ve oluşan gürültünün bölgenin mevcut coğrafi ve mimari özelliklerine bağlı olarak dağılımı modellenir ve sahada yapılan ölçümlerle doğrulanır. Ve bu harita üzerinden gerek duyulan Ses Bariyerleri belirlenir. Sapanca TEM Otobanında doğru konumlanarak yapılacak Ses Bariyerlerinin Sapanca’ya büyük bir katkı sağlayacağı kuşkusuz. Sapanca hak ettiği sessizliğe bu sayede bir nebze kavuşabilir.
***
Yazının sonunda otoyol gürültüsü üzerine incelemeleri bulunan Prof. Dr. Fevzi Yılmaz’ın bir makalesine yer vermek istiyorum.
2011 yılında yayınlanan ‘Otoyol gürültüsü, insan sağlığına etkileri ve korunma’ başlıklı yazının bir kısmı şöyle;
“Haziran 2009 başında TEM Ankara – İstanbul otoyolu Sapanca bölgesi Erenler mevkiinde gürültü ölçümleri yapılmıştır. Yol kenarı yerleşim yanı birçok nokta, 65 dB üstü değerleri vermiştir. Bu mertebedeki gürültü; kişiler üzerinde kan basıncı yükselmesi, yüksek ritimde kalp atışı, nefes almada değişiklikler gibi olumsuzluklar doğurmaktadır.
2006 yılından beri TEM otoyolu gürültüsü ile ilgili olarak Ulaştırma Bakanlığı, Çevre ve Orman Bakanlığı ve Karayolları Genel Müdürlüğü ile iletişime geçilmiştir. İdari erke, TEM otoyolu inşasından önce ve sonra yapılmış konutlarda ikamet eden vatandaşlarımızın gürültü yüzünden had safhada rahatsız oldukları belirtilmiştir. Sapanca şeridi için yapılan ölçüm çalışmaları ve bazı saptamalar da Sakarya Valiliği kanalı ile Karayolları Genel Müdürlüğü’ne iletilmiştir.
(…)
Gelinen noktada, gürültü perdesi yapımı için iki seçenek kalmıştır: a) Yerel yönetimler gürültü perdesi yapabilirler. b) TEM otoyolları özelleştirilirken ses duvarı yapımı zorunluluğu ile ilgili maddeler devir sözleşmesine konulabilir ve yüklenici kuruluşlara sorumluluk verilir. (…) Ülkemizde toplam TEM kalitesi otoyol uzunluğu 2.3 milyon metredir. Sadece meskun bölgeler için ses duvarı talep edildiğinden gürültü perdesi inşa maliyeti makul olacaktır ve ürkütücü değildir.
(…)
İstanbul – Ankara TEM otoyolu yoğun trafik türü özellikte olup gürültü düzeyi yüksektir. Uluslararası kriterlere göre meskun bölgeler için tedbir alınması zorunluluktur. Yerleşim bölgelerinden geçen (Sapanca gibi) TEM otoyolu trafik gürültüsü insan sağlığını bozmaktadır. İdari erk ve sosyal paydaşların doğal veya yapay gürültü perdelerini uygulamaya alması ivedilikle gerekmektedir. Biyolojik bariyer (bitki perdeleri) en uygun seçenektir.” 
(Bizim Sakarya Gazetesi / 10.02.2016) 

9 Şubat 2016 Salı

DEVLETTEN TESCİLLİ BEKAR!

2015’in double seçiminde ahali ‘istikrara’ oy kullanırken bendeniz bencillik edip ‘iskitbale’ oy verdim!
Seçim öncesi Başbakan’ın bekarlara yönelik büyük vaatlerini duyunca, “İşte yıllarca beklediğim siyasi söylem bu!” diyerek gönül rahatlıyla ‘evet’ mührünü bastım. Müzmin bir bekar olarak biz de tabiî ki mutlu ve çocuklu bir yuva hayalleri kuruyoruz. Ve tam da o esnada geldi Başbakan Davutoğlu’nun cezp edici sözleri.
Başbakan Şanlıurfa mitinginde tam da beni tarif ediyordu sanki. Sözleri, kalabalıkların içerisinde beni bulup alnımın orta yerine saplandı ok gibi.
-         “Şimdi işiniz, maaşınız var, aşınız var. Ne kaldı? Eş kaldı eş.”
Ah işte bu benim! İşim var, maaşım var ama eşim yok.
Bu sözleri duyunca kulaklarım çanak anten gibi açıldı. Ve işitmek istediğim cümleler çok geçmeden Başbakanın ağzından dökülmeye devam etti.
-         “Biz bu toprakların insanlarının bereketlenmesini istiyoruz, çoğalmasını ama aynı zamanda iş güç sahibi olmasını da istiyoruz. Eş lazım dediğinizde önce annenize, babanıza gideceksiniz inşallah onlar size hayırlı bir eş bulacak. Bulamazsa bize başvuracaksınız.”
Aha tamam işte! Tam da bu! Bu tam olarak benim. Anaya babaya, akrabaya dosta haber saldım ama yine de hayırlı bir kısmet çıkmadı. Şimdi sıra devlet kapısına geldi demek ki, başvuru merkezi nerededir acaba diye düşünürken Başbakan durur mu, patlattı bir bomba daha. Devlet çeyizi de hazırlayacakmış. Ekranın karşısına kilitlendim kaldım, başbakanın ağzından bal damlıyor bal…
-         “Ama bir şey daha yapacağız, ister kız erkek, ‘çeyiz hesabı’ açtırdığı zaman bir anne baba çocukları evlendirmek için bu hesapta biriktirilen paranın yüzde 20’si kadar da devlet evlenme yardımı yapacak. 100 bin lira mı biriktirdi, devlet 20 bin lira daha koyacak 120 bin lira olacak. Böyle devlet sevilmez mi?
Sevilir valla, hiç sevilmez mi? Benim rüyalarım gerçek olacak. Devlet bana eş bulacak hayırlısıyla bir de üstüne çeyiz parası verecek.
Müzmin bir bekar daha ne isteyebilir. Eş devletten çeyiz hükümetten.
Ben de kendi istikrarım için hiç düşünmeden bastım mühürü!
***
Gel zaman git zaman, seçim bitti hükümet programı açıklandı.
Başka bekarları bilmem ama bendeki büyük hayal kırıklığı.
Oyumuzu aldılar, sözü unuttular. Zaten bomboş olan kalbimizi iyice kırıp tuz buz ettiler. Geçen yıl yeşeren umut ışığı hükümet programı açıklanınca söndü. Görünen o ki, 2016’da da bekar gezeceğiz…
Başbakanın meydanda söylediği vaat sözleri resmiyete dökülünce kimlik değiştirdi. Evlenmek için devletten çeyiz parası beklerken kocaman bir ‘hayır’ yedik! Hükümet programında yer alan ‘çeyiz hesabının’ detayları ortaya çıktıkça anladık ki, devlete göre de evlenmek için çok geç kalmışız. Çeyiz parasını alabilmek için 27 yaşımızı doldurmadan önce evlenmek gerekiyormuş. Eğer 27 yaş eşiğini geçtiyseniz, bu para verilmiyor. Herhalde devlet 27’den sonrasına ‘resmen evde kaldı bu!’ gözüyle bakıyor.
***
Bu şartları duyunca çok kırıldım, çok üzüldüm. Mahalledeki Asuman teyzenin ‘iyice evde kaldın sen!’ tavırlarını koca devletten görmek hiç hoş değil!
‘Size eş bulacağız’ sözünden hiç söz etmek istemiyorum.
Resmen devletten bekarlık tescili almış gibi hissediyorum şu anda kendimi.
En basit söylemle; istikrar sürsün diye oy verip doların 3 lirayı aşmasına şaşıran seçmen travmasını yaşıyorum. Oysaki sadece kendi mutluluğum için oy vermiştim.
Bir avuç mutluluk istemiştik.
Çok mu? 
(Bizim Sakarya Gazetesi / 13.01.2016) 

TÜRKİYE’NİN İNOVASYON VE DİJİTALLEŞMEYE İHTİYACI VAR

Çiçekçilik sektöründe dünya devi olarak kabul edilen Royal FloraHolland, Hollanda’nın kraliyet markasıdır. Uluslararası pazarlara açılmayı ...