Gecenin aykırı yalnızlığı
içinde son semah dönüşünü tamamlarken Anka
kuşu, aniden kurşunsu bedeninden alev aldı.
Alevlerin cehennem döngüsüne
kapılan orta yaşlı, favorilerinden saçları aklaşmaya başlayan adam cennet
uykusundan uyandı.
Bir kıpırtı içerisinde, bir
pırıltı gözlerinde…
Derinden hissedilen acımsı
bir tat ile…
Sesleri heceye bağlamak
umuduyla aralandı dudakları…
Ancak sadece şaşkınlık
iniltileri duyulabildi.
Kristal kanatlı Anka kuşunun sonsuzluk alevi
parıldıyordu.
Bir siyam kedisi, tırnaksız
siyah patisiyle yanaştı önce alev almış kanatlara.
İştahla, ateş almış bir tüy
demetini çenesine sıkıştırıp uzaklaştı.
Bir balinanın sırtına süzüldü
ve Anka kuşundan derin izler ağzında,
okyanusun mavisinde kayboldu.
Saçları beyazımsı ve uzadıkça
kıvırcıklaşan adam, Anka kuşunun
yakarışını umutlu gözlerle seyretti.
Derinden bir sızı hissetti
siyam kedisinin çalıp gittiklerine.
Sonsuzluğa bir uyanış başlıyordu
Anka’nın sevgisiz çığlığında.
Bir işkence acısının sesiyle
haykıran Anka, yalnızlığın ateş
dansına ritim tutuyordu.
Tüm acılar içinde
Tüm sevgisizliklerin sonunda
Yeniden doğmak kaderiydi Anka’nın!
Çünkü yalnız ve mutsuz olmak
için doğamazdı bir Anka.
(Bizim Sakarya Gazetesi / 17.05.2017)